Kendi kültürümüze yakın hissettiğimiz için çoğumuz severiz İtalya’yı ve İtalyan kültürünü. Akdeniz sıcaklığı var bir kere, nasıl sevmeyelim? Akdeniz ülkelerine has, alışık olduğumuz bütün o neşe, bütün o hareketlilik, misafirperverlik, sıcaklık… Üzerine baktığınız her yerin rengarenk olması, sımsıcak renklerle dolu olması. Roma’ya hoş geldiniz. Üç kelime ile bu şehri tanımlamam gerekirse seçeceğim kelimeler şunlar olurdu: turuncu, kalabalık ve romantik.
Bu aklıma gelen sıfatlar aslında tam olarak Roma’ya özgü değil çünkü İtalyan şehirlerinin çoğu renkli, özellikle sıcak renkler görüyorsunuz baktığınız her yerde. Ama Roma’nın estetiği bana daha bir güzel geldi, o da benim büyük şehirlere olan sevgimden olabilir. Çatlamış duvarların bile güzel göründüğü, köşeyi döndüğünüz an karşınıza bir anda muhteşem bir manzara çıkabilen bir şehirden bahsediyoruz. Mesela dar bir sokaktasınız, sokağın sonundaki meydanda birden bire Pantheon çıkıyor karşınıza, veya bir köşeyi dönüyorsunuz ve Trevi Çeşmesi ile karşı karşıyasınız.

Roma’da yaşayan insanların diğer İtalyan şehirlerinde yaşayanlara göre daha kaba olduğu hakkında bir şeyler okumuşsunuzdur belki. Kendi adıma bariz bir fark gözlemlemedim ama bu gerçeği ben çok da garipsemiyorum, büyük şehirler için hep aynı şey söylenir. Bunu İstanbul için de duymuşsunuzdur, Paris için de, Berlin için de. Her şehrin kendine göre bir dinamiği var, orada yaşayan insanlar da bu dinamiğe ayak uyduruyorlar haliyle.
Şehrin kalabalık ve romantik olmasına gelince, kalabalık olmaması haksızlık olurdu bu kadar güzel, bu kadar estetik ve turistik bir şehrin. Şubat ayında gittiğimde bile kalabalıktı, yaz aylarında ne halde olabileceğini tahmin edersiniz. Roma romantik bir şehir çünkü her yer sanat dolu, baktığınız her yerden bir güzellik, bir çeşme, bir heykel çıkıyor. Bunca güzelliğin romantik olması kaçınılmaz.

Roma, 2020 yılının şubat ayında gerçekleştirdiğimiz dört şehirli İtalya gezimizin son durağıydı. Bolonya ile başladık, Venedik’i Floransa’yı gezdik, son olarak da Roma ve Vatikan’a gidip oradan Türkiye’ye döndük. Bu gezdiğim şehirler arasında en beğendiğim şehir Roma oldu, hem canlılığı hem renkleriyle en keyif aldığım şehirlerden biriydi gezerken.
Diğer şehirlerin rehberlerine göz atmak isterseniz:
Rehberi okurken biraz daha İtalya atmosferi yaşayayım derseniz size İtalya temalı playlist yaptım (arada mini İspanyolca- İngilizce de çıkabiliyor ama İtalyanca ağırlıklı).
İçindekiler
Havaalanından Şehre Ulaşım
Fiumicino- Leonardo Da Vinci Havaalanı Türkiye’den uçuşların gerçekleştirildiği havaalanı, hem Pegasus hem Türk Hava Yolları buraya uçuyor. Ben bu havaalanı konusunda biraz strese giriyorum, iki ismi falan olunca özellikle dönüşte ‘ya acaba doğrusuna mı gidiyoruz’ stresi yaşadığım çok olmuştur, sizde de öyle olmasın diye havaalanının iki ismi olduğunu özellikle hatırlatmak isterim.
Buradan Roma’nın ana tren istasyonu olan Termini’ye direkt olarak trenle ulaşabiliyorsunuz, en kolay yolu bu. Leonardo Express’ler yarım saatte bir kalkıyor, yaklaşık yarım saat içinde Termini’ye ulaşıyor ve ücreti 14 Euro.
Genelde Leonardo Express tercih edilmesine rağmen normal trenle de şehir merkezine ulaşabiliyorsunuz fakat bu tren Termini’ye gitmiyor, şu duraklara gidiyor: Trastevere, Ostiense, Tuscolana, Tiburtina (trenin adı FL1, yine şehir merkezine yarım saatte bir ulaşıyor, on beş dakikada bir kalkıyormuş). Kalacağınız yere en yakın istasyonu bularak eğer yakınsa bu seçeneği de tercih edebilirsiniz, hem de yarı fiyatına, 8 Euro (reklam yaptım ama pek bir çıkarım yok açıkçası.)
Detaylı bilgi ve rezervasyon için şu siteye bir göz atabilirsiniz, buradan rezervasyon yaptırmanıza hiç gerek yok bu arada, gidince direkt alırsınız son derece kolay. Yine de benim gibi gitmeden her şeyi ayarlamayı sevenlerin içi rahatlasın biraz siteyi inceleyince diye bırakıyorum linki.
Floransa’dan Roma’ya
Biraz önce de bahsettiğim gibi Roma bizim İtalya seyahatimizin son durağıydı, bir önceki şehrimiz olan Floransa’dan geçtik Roma’ya trenle. Biletleri buradan alıyorum , Avrupa’nın her yerine tren ve otobüs biletlerini buradan görebiliyorsunuz. Her gezi rehberimde bunu söylerim çünkü benim başıma geldi, biletleri önceden alırken yapmanız gereken en önemli şeylerden biri treninizin/otobüsünüzün nereden kalktığı ve hangi terminale varacağı. Bazen çok ucuz olanlar ana terminale gitmeyip şehir dışındaki bir durakta bırakıyor, sonra elinizde bavullarla bir de ‘ben şehir merkezine nasıl gideceğim’ diye kara kara düşünüyorsunuz. Veya daha da kötüsü aktarmanız falan varsa oluyor, hiç bu işleri riske atmayın.


Floransa’nın ana istasyonu Santa Maria Novella’dan Rome Termini’ye tren yolculuğu bir saat otuz beş dakika sürüyor. Neredeyse bir ay önceden aldığımız biletlere 64 Euro verdik, iki kişi tek yön.
Termini şehir merkezine tam olarak yürünecek bir mesafede sayılmaz, hemen çıkışında otobüs durakları var, kalacağınız yere göre her yere gidebilirsiniz. Şehrin en merkezi diyebileceğimiz Piazza Navona’ya 64 ve 70 numaralı otobüsler gidiyordu mesela. Şöyle bir dokuz on durak sürüyor. Bu arada Termini ve çevresi çok da güvenli sayılmayan bölgelerdenmiş, bilginiz olsun.
Roma’da Ulaşım
Her medeni başkent gibi Roma’da da tabii ki metro, otobüs ve tramvay ile şehirdeki birçok noktaya ulaşmanız mümkün. Biz öyle merkezi bir noktada konakladık ki sadece tuttuğumuz eve giderken ve Termini’ye geri dönerken birer kez otobüs kullandık, onun dışında şehrin her yerine yürüdük. Eğer alternatif bölgeleri kesinlikle gezeceğim gibi bir düşünceniz olmazsa ve merkezi bir yerde kalırsanız her zaman olduğu gibi yürümek en iyi seçenek. Bu arada belirtmek isterim Kolezyum’a epey bir yürüdük arada da söylendik- ki biz bunu şubat ayında yaptık- yaz sıcağında hafif uzak yerlere yürümek yerine toplu taşıma tabii ki daha iyi bir seçenek olabilir.

Tek bilet: 1.5 Euro
1 gün geçerli toplu taşıma bileti: 6 Euro
3 gün geçerli toplu taşıma bileti: 16.5 Euro
1 hafta geçerli olan: 24 Euro
Bu biletlerin hepsiyle tüm toplu taşıma araçları kullanılabiliyormuş.
Roma’da Konaklama – Kaç gün kalmalı?
Geldik yine benim standart cevaplı sorularıma. Bu ‘kaç gün kalmalı’ meselesi beni hep geriyor, çünkü bir şehri gezmek demek bana göre turistik yerlere şöyle bir göz atıp dolanıp iki yemek yiyip dönmek değil. O yüzden hele ki Roma gibi muhteşem bir şehirde bana kalırsa beş- yedi gün arası kalmak gerekiyor ki şehri gezebilelim, ara ara da lokal gibi takılabilelim, şehrin hem müzelerinin, hem lezzetlerinin hakkını verelim. Tabii ki bir hafta zamanınız olmayabilir, ama üç- dört gün gibi bir sürede gezmek istiyorsanız belirli şeylere öncelik verip belirli şeyleri elemeniz gerekecek.
Şehirde turistik çoğu yer birbirine yakın ve yürüyerek gezmek çok keyifli, o yüzden konaklama tercihinizi şehir merkezinden yapmak zaman kazanmak açısından da faydalı olacaktır. Biz Pantheon’a yüz elli metre uzaklıkta bir daire tuttuk airbnb’den, daire minicikti ve inanılmaz eskiydi (hatta burası Pantheon’dan önce inşa edilmiş, Roma yokken burası varmış gibi kaliteli espriler yapılıyordu aramızda) ama hemen altında market olması ve konumu sayesinde zamanımızı çok verimli kullandık. Gece yürüyüşü yapayım deyip Pantheon’a, Trevi’ye gidebiliyorsunuz böyle yerlerde konaklayınca.

kahve yapmaktan başka bir şeye yaramıyordu çünkü gerek ekipman gerek sistem yemek pişirmek için uygun değildi maalesef.


Konaklama fiyatları konusunda şimdi ne desem tam tutmayabilir, şubat ayıyla yaz ayı bir olmaz, ayrıca her gün EURO REKOR KIRDI!! gibi haberler gördüğümüz için gerçekten ne desem boş şu an, beklentilerinize ve şehrin neresinde konakladığınıza göre değişecektir. Ama kendi deneyimimi anlatacak olursam, şehrin tam merkezinde eski Roma binalarında bulunan stüdyo bir daireye ortalama bir fiyat ödemiştik, öyle bütçe zorlayan bir yanı yoktu, ama çok ucuz da değildi.
Roma Bütçesi

Ortalama bir Avrupa şehrine göre Roma pahalı değil aslında, hatta enteresan bir şekilde çok daha turistik olmasına rağmen Bolonya ile aşağı yukarı aynı fiyatlara sahip, Floransa fiyatları da aşağı yukarı aynıydı.
Restoranda veya barda kokteyl: 5-12 Euro (10- 12 Euro’ya Salotto 42’nin süper kokteyllerini içebilirsiniz)
Espresso veya cappucchino: 1-3 Euro (her rehberde anlatıyorum bu mesele İtalya’da biraz enteresan, eğer oturup içecekseniz ve ünlü/turistik bir cafe ise bir fincan kahvenin fiyatı 10 Euro’ya kadar çıkabiliyor, ama barda içip gidecekseniz 1-2 Euro ödeyip içiyorsunuz)
Lazanya, makarna, vb yemekler: 8-20 Euro (ünlü restoranlarda fiyatlar artıyor haliyle)
Tiramisu: 4-8 Euro
Kadeh şarap: 4-6 Euro
Cornetto (bizim bildiğimiz adıyla kruvasan ama bol kremalı ve üç tane üst üste yenilebilecek cinsten): 1.5-3 Euro

Asıl Konuya Gelelim- Roma’da Gezilecek Yerler
Evet, geldik asıl meselemize: Roma’da Gezilecek Yerler. Bütçemizi ayarladık, konaklamayı hallettik, şimdi artık Roma’yı keşfetme zamanı.
Pantheon

‘Tüm tanrılara ait, tüm tanrıların’ gibi bir anlama gelen Pantheon, en fazla taklit edilen yapılardan biriymiş. O kadar eski ki (M.Ö 31 yılından falan bahsediyoruz eski derken) hakkında çok detaylı ve bilinmeyen şeyler mevcut haliyle. Tepede tam ortasında bulunan ‘oculus’ adındaki delik, yapıya doğal ışığın girdiği tek yermiş (kapıyı saymazsanız). Mimari ve tarihi bilgim çok da yetmediği için fazla detay veremiyorum, ama güzelliği ve ihtişamı karşısında etkileneceğiniz kesin. Giriş normalde ücretsiz, akşam üzeri beş- altıya kadar ziyaret edebiliyorsunuz ama malum şu dönemde geçici olarak içerisi ziyarete kapalıymış.


Ulaşım: Metro, A hattı (turuncu hat), Barberini- Fontana di Trevi
Piazza Navona – Fontana dei Quattro Fiumi

Bernini’nin meşhur heykeli Fontana dei Quattro Fiumi’ye ev sahipliği yapan ve Roma’nın en meşhur meydanlarından biri olan Piazza Navona, tahmin edebileceğiniz gibi her saat canlı ve kalabalık. Biz civardaki dükkanlardan kahve ve cornetto alıp meydandaki banklarda oturup etrafı izliyorduk bol bol, tavsiye ederiz. Zaten şehrin öyle merkezinde bir yer ki buradan mutlaka geçeceksiniz. Meydanda birçok mekan da bulunuyor COME COME diye sizi çağırırlarsa muhtemelen şaşırmayacaksınız, ama her aşırı turistik meydanda olduğu gibi bir- iki sokak ileri geri giderseniz çok daha güzel yerler bulabilirsiniz yeme içme konusunda.
Ulaşım: Metro, A hattı (turuncu hat), Barberini- Fontana di Trevi
Fontana di Trevi

Dünyanın en ünlü çeşmelerinden biri ve Roma’daki en büyük Barok tarzındaki çeşme olan Trevi, adını üç sokağı birleştiren bir yerde olmasından alıyormuş. 1700lerde çeşme, meydan gibi tasarımlar için yarışmalar epey popülermiş ve burası da yine öyle bir yarışma ile Nicola Salvi tarafından tasarlanmış. Çeşme bitmeden Salvi ölmüş ve çeşme Pannini tarafından 1762 yılında bitirilmiş.
Roma’da geçen filmlerde bol bol görebileceğiniz, etrafı her daim kalabalık bu çeşmeye para atmak ve dilek dilemek gibi bir adet var. Yasakladıklar mı yoksa temizlediler mi bilmiyorum, gittiğimizde çeşmenin dibinde pek öyle bozuk para görünmüyordu ve insanlar delirmiş gibi değil böyle ara sıra polis bakmazken para atıyorlardı (yasak olmasaydı böyle yapmayacaklarına eminiz değil mi). Konakladığımız yer buraya çok yakın olduğu için ben kaldığım süre boyunca buradan kırk iki kez falan geçmiş olabilirim sürekli bir bahane uydurarak, o kadar güzel ve o kadar ihtişamlı ki insan sürekli buralarda olmak istiyor. Gece görüntüsü de çok hoş, o yüzden yakınlardaysanız sadece gündüz değil gece de bir dolanın etrafta.

Ulaşım: Metro, A hattı (turuncu hat), Barberini- Fontana di Trevi
Colosseo- Foro Romano
Buraya KOLEZYUM yazmak pek hoşuma gitmiyor ama Türkçesi böyle okunduğu ve böyle geçtiği için diyeceğim maalesef. Neyse, Roma deyince aklınıza buranın gelmemesi veya Roma’ya gidip burayı gezmeden dönmeniz imkansız (lütfen yapmayın böyle bir şey). MS 70 yılında inşa edilen Kolezyum, dünyanın en büyük amfitiyatrosuymuş. Bildiğiniz üzere burada pek barışçıl şeyler yapılmamış, gladyatör savaşları (dövüşleri mi deseydim bilemedim), idamlar, Roma mitolojisinde meşhur savaşların sahnelenmesi bunlardan bazıları. Tahmin ettiğinizden çok daha devasa bir yapı, gidince göreceksiniz zaten.

Hemen yanındaki Foro Romano ise o dönemde her şeyin merkezi imiş, ticaret deseniz buradaymış, ulusa seslenişler burada yapılıyormuş, hayat burada dönüyormuş yani zamanında. Zaten Kolezyum’a bilet aldığınızda buraya da bilet almış oluyorsunuz o yüzden burayı da göreceksiniz.

Biletleri gitmeden internetten alıp kendimizi karmaşadan ve sıradan kurtarmıştık, siz de aynı yolu izleyebilirsiniz. Burada hem detaylar hem fiyatlar mevcut.
Ulaşım: Metro ile ulaşabilirsiniz, durağın adı da çok sürpriz değil: Colosseo (Mavi hat, yani B hattı üzerinde)
Piazza de Spagna- İspanyol Merdivenleri
Şehrin en ünlü meydanlarından biri olan İspanyol Meydanı, her daim kalabalık ve canlı (noluyor şiir mi yazıyoruz gereksiz uyak yaptım). Palmiyelerle sanki bir İspanya havası yaratılan meydandaki merdivenlerde bundan birkaç sene öncesine kadar içkinizi, sandviçinizi falan alıp oturabiliyordunuz fakat sonra yasaklandı, şimdi sadece merdivenlerden çıkabiliyorsunuz veya birkaç saniyeliğine fotoğraf falan çektirmek için durabiliyorsunuz maalesef.

Buralardaysanız meşhur tiramisucu Pompi’ye (detaylar tabii ki yeme içme rehberinde ama şehirde daha lezzetli tiramisu var benden söylemesi, o da tabii ki rehberde), ve yine ünlü cafelerden biri olan Antico Caffe Greco’ya çok yakınsınız. Ayrıca alışveriş yapayım diyorsanız Via Condotti ve Via del Corso’nun da dibindesiniz, alışveriş yapmayacaksanız bile şöyle bir yürümek keyifli.

İspanyol Merdivenleri’nden yukarı çıktığınızda Villa Borghese ve Galleria Borghese’ye doğru gidiyorsunuz, biz buraları gezecek vakit bulamadık, o yüzden detaylandıramayacağım, bir dahaki seyahatime artık. Ayrıca Hard Rock Cafe de merdivenlerin diğer tarafında, biraz aşağıda.

İspanyol Meydanı’nın hemen yakınındaki meşhur Pompi’den
Ulaşım: A hattı (turuncu hat), Spagna durağı.
Piazza Venezia

İtalya’nın ilk kralı olan Vittorio Emmanuele II’nin heykelinin bulunduğu meydanda zamanında Mussolini bol bol destekçilerine seslenmiş burada. Biz Kolezyum’a yürürken şöyle bir geçtik buradan, Roma’nın bilinen meydanlarından biri.
Castel Sant’Angelo

İmparator Hadrianus tarafından anıt mezar olarak inşa edilmiş, daha sonra Papa’nın evi, hapishane gibi farklı şekillerde kullanılmış, günümüzde ise müze olarak ziyaret edilebiliyor. Bizim vaktimiz olmadığı için gezemediğimiz yerlerden biri, o yüzden detaylandırmıyorum, bir sonraki seyahate kalsın.
Campo dei Fiori
‘Çiçek tarlası’ anlamına gelen Campo dei Fiori, şehrin canlı yerlerinden biri (Roma genel olarak canlı bir şehir zaten). Burada kurulan tezgahlarda meyve sebzeler, çiçekler falan böyle rengarenk bir ortam oluyor. Etrafında da bol bol cafe, bar, restoran var; müzelerden anıtlardan boş vaktiniz kalırsa keyifle bu çevrede değerlendirebilirsiniz.
Trastevere
Şehrin son dönemlerde popüler olan Bohem mahallelerinden biri Trastevere. Aslında bildiğimiz yerleşim yeri, öyle turistik tarihi pek bir şey yok bildiğim kadarıyla. Ama şehir merkezi dışında alternatif mekan keşfetmek istiyorum diyorsanız (şehir merkezinden öyle uzak falan değil bu arada, yürüyerek gittim ben) buralarda şöyle bir yarım gün geçirebilirsiniz. Ben yine de eski yapıların olduğu turistik şehir merkezini daha çok sevdim, belki de Trastevere’ye yeterince zaman ayırmamışımdır, neden olmasın.
Vatikan

Sevgili okuyucularım, Vatikan bambaşka bir olay olduğu için burada iki resim bir paragrafla üzerinden kısaca geçmek istemedim, onun için ayrı bir yazı geliyor, oraya da bekleriz.
Kısa kısa- notlar
- Roma’nın en güzel şeyi ne derseniz renkleri diyebilirim. İnanılmaz estetik ve renkli bir şehir.
- Çok turistik olmasına rağmen öyle aşırı pahalı bir şehir değil, fiyatlar hemen hemen diğer şehirlerle aynı.
- Kalacağınız yeri şehrin tam merkezinde seçerseniz her yere yürüyebilirsiniz ve yürürken harika görüntülerle karşılaşabilirsiniz.
- Şehrin neredeyse her yeri fotoğraflık, her yerden güzel ve estetik bir şey çıkıyor, açık hava galerisi gibi.
- Sonbahar ve ilkbahar aylarında gitmek, hava koşulları açısından daha keyifli olacaktır. Biz şubatta gittik, serindi ve yine geziliyordu, yaz aylarında sıcaktan ve kalabalıktan biraz yorucu olabilir.
- Bolca müze olmasına rağmen aslında gezilecek şeylerin çoğu sokakta ve ücretsiz. Bu yönden de çok pahalı bir seyahat olmayabilir.
- Roma pizzasındansa Napoli pizzası kesinlikle daha güzel, o yüzden biz bolca makarna yedik burada (onun detayları yeme içme rehberinde).
- Vatikan ve Kolezyum biletlerini önceden almak size epey zaman kazandıracaktır.
- Bolca fotoğraf çekin, gece yürüyün, meydanları ve çeşmeleri sadece gündüz birer kere görüp bırakmayın.





Etrafınızdaki turuncuların keyfini çıkarın! Önerilerinizi benimle de paylaşın ki bir dahaki sefere ben de gideyim.
Yeme içme rehberine de bekleniyorsunuz.