30. Yaş

Yeni yaşımı karşılamadan önce oturup hayatla ve kendimle ilgili değerlendirmeler yapmamın üçüncü senesindeyiz. Bir senede hem çok şey değişiyor hem de hiçbir şey değişmiyor. Bazı şeyler sadece değişerek aynı kalabiliyor. Her zaman yukarıya doğru ilerlemediğimizi, iniş çıkışlar olabileceğini kabul etmek gerekiyor.

Bulunduğumuz dönem nedeniyle aslında hepimizin iç dünyası biraz kaotik. Bir gün öyle, bir gün böyle derken sürekli yeni bir şeye adapte olmaya çalışıyoruz; bu da dengemizi sarsıyor haliyle. Bu yüzden ben de şu sıralar süper-dengeli olduğumu söyleyemeyeceğim, hatta hiç yaşamadığım kadar inişli çıkışlı zamanlar yaşadığım olabiliyor. Ama ufak bir gelişme göstergesi olarak, en azından bulunduğum durumun kaotik olduğunu anlayabilecek kadar kendime dışarıdan bakabiliyorum sanırım. Tabii olduğu kadar, hep söylerim kendine objektif olabilmek en zor şeylerden biridir diye.

Otuzlu yaşların en çok kendimizi bulduğumuz dönem olduğunu söylerler hep. ‘Hayatının en güzel dönemine hoş geldin’ temalı bir sürü mesaj aldım bugün. Kendini bulma aslında hayat boyunca devam etse de bu denilen şey bana inanılabilir gibi geliyor. Hadi bakalım, göreceğiz.

Yirmi dokuz- otuz yaşları arasında neler değişmiş, neler aynı kalmış, neler düşünülmüş, neleri değiştirmek istiyorum şöyle bir göz atalım birlikte. Bana da not olsun, biliyorsunuz burası aslında bir çeşit günlük benim için.

İnsan ilişkileri

Sosyal bir insan olduğumdan sık sık bahsederim. Pandemi yüzünden veya sayesinde, siz karar verin, bu sosyallik meselesi benim için şekil değiştirdi. Hiçbir zaman sırf yalnız olmamak için kalitesiz insan ilişkileri içinde bulunan bir insan olmadım, çocukluktan beri pek de iyi anlaşmadığım insanlarla bir arada olmaktansa tek başıma olmayı tercih etmişimdir. Ama tabii bu senenin farkındalığı daha farklı oldu.

İnsan ihtiyacı – Kendini epey uzun süre oyalayabilen bir insan da olsam, birçok şeyi kendi başıma yapmaktan keyif alıyor da olsam uzun vadede sürekli yalnız kalmak benim için çok da mümkün bir şey değil sanırım. İnsan çevresinde gerçekten anlaştığı, her şeyi konuşabildiği, aynı frekansta insanlara ihtiyaç duyuyor. Bunlardan bol bol olmadı bende hiçbir zaman, hep seçici oldum, aslında nicelikten ziyade nitelik önemli zaten. Gerçekten çok şey paylaştığınız insanlarla bulunmak en az yalnız vakit geçirmek kadar güzel.

Konser, festival, kaliteli sohbet ve kaliteli yemek- Sosyal aktivite anlayışım da değişti. Şu dönemde en çok özlediğim şey konserler oldu. Konser, festival, kaliteli sohbetler eşliğinde güzel bir yemek daveti sanırım benim için son derece yeterli sosyal aktiviteler olarak kalacaklar. Bunun dışında zaten her gece dışarı çıkayım, her cumartesi dışarıda gezeyim tarzı bir insan olmadım hiç, son derece insan canlısı ve dışadönük biri olarak bazen dışarıda olduğumda ‘şu an evde kitap okuyor olabilirdim’ düşüncesi aklımdan defalarca kez geçmiştir.

Sohbet, sohbet ve sohbet- itiraf ediyorum ben bir sohbet bağımlısıyım. Ama öyle sohbetler istiyorum ki ortamdaki herkes birbirine farklı bakış açıları katsın, konuşulan şey dedikodu olmasın, insanları konuşmayalım, fikirleri, deneyimleri konuşalım. Herkes de son derece açık görüşlü ve saygılı olsun, birbirini dinlesin (gördüğünüz gibi güzellik yarışması dilekleri diliyorum ben bazen böyle bir anda). Böyle bir ortamda sabaha kadar bulunabilirim -ki normal rutinimde gece on ikide uyuyan bir insanımdır. Güzel bir müzik çalsın, biraz da şarap verin bana oh, daha ne isterim. Bu arada benim böyle sohbetler için hazırladığım ‘kart oyunum’ var, öyle çok fazla oynama fırsatı bulamadım, kendim için dileğim böyle ortamlarda bulunabilmek. Kartlardan size birkaç soru bırakayım buraya belki sizi de biraz düşündürmüş olurum:

  • Hayat hakkında hepimizin kabul etmek zorunda olduğu pek de hoş olmayan bir gerçek nedir?
  • Sizi zor bir insan yapan şeyler sizce neler?
  • İdeal ilişki tanımınız nedir?
  • İnsan doğasının en büyük zayıflığı nedir?
  • Bir insanda olabilecek en önemli erdemler nelerdir?

Hadi bakalım düşünün biraz. Haksız mıyım, şöyle soruların konuşulduğu bir ortamda sabaha kadar oturmaz mıyız ama?

Dinlemek ve anlamak- Sohbeti ne kadar sevdiğimi sanırım daha fazla anlatmama gerek yok. Bu sene kendimde gördüğüm bir değişim de şu oldu: eskiden sadece konuşurdum. Sadece. Kendi kendime bir ton fikir anlatıp karşıdaki de hiçbir şey demeden dinlediği zaman ben ona sohbet diyormuşum. Gençlik işte……… Yani aslında sohbet dediğim şey benim için ego tatmini imiş ‘birazcık’. Şimdi ise durum öyle olduğunda nasıl sıkılıyorum hayal bile edemezsiniz. Otuz yaşımda şu noktaya geldiğim için memnunum, hiç anlamayabilirdim düşünsenize.

Birbirimize ne katıyoruz? – bütün insan ilişkileri için geçerli bir soru bu. Ne öğreniyoruz birbirimizden? Birbirimizi yukarı mı çekiyoruz yoksa aşağı mı itiyoruz? Birlikteyken nasıl bir insana dönüşüyoruz? Sürdürdüğümüz iletişim sadece ego tatmini üzerine mi yoksa birbirimizi farklı yönlerden geliştirebilecek gerçek bir iletişim mi kuruyoruz? Aslında bütün iletişimlerin amacı kendimizin en iyi haline doğru birlikte ilerlemek.

Hatalar, kırılganlıklar ve travmalar- hepimiz belirli deneyimler yaşayarak geliyoruz bu günlere, ama iyi ama kötü. Hepimizin harika yönleri ve tahammül edilemez yanları var. Sanırım biriyle iletişimi sağlıklı tutabilmenin yolu bunu kabul etmek, gelişime açık olmak ve kendimize ve karşımızdakine olabildiğince dürüst olmak.

İşte böyle- özetle önemli olan şey nitelik, birbirini olduğu gibi kabul etmek, dürüst olmak ve gelişime açık olmak-  ve insansız yaşanmıyor bu da kesin. İnsan ilişkileri benim her zaman en çok düşündüğüm ve gündemimde en üst sıralarda olan şey olmuştur, bu sene de öyle oldu.

Filtreleme yılı- benim için ne önemli?

Bizim için gerçekten neyin önemli olduğuna karar verip önemsizlere zaman ve enerji harcamamak aslında en iyi seçim kendimiz için, ama tabii buna nasıl karar veririz, hangisi doğru hangisi yanlış tam olarak belirli kurallar yok. Sanırım yine kalbimizi dinleyeceğiz- nasıl yapılıyorsa.

Ben kendim için birkaç çok önemli şey belirledim mesela: sevdiğim bir iş, çok şey paylaştığım insanlar, ailem, kaliteli müzik, kaliteli yemek, kendimi devamlı geliştirmek, spor, yazmak, paylaşmak. Bunların etrafından ilerliyorum ilerleyebildiğim kadar. Gereksiz duygulara, insanlara, aktivitelere, eşyalara dahi yer vermeme düşüncesindeyim bu aralar.

Az, çoktur.

Hayatımızı ihtiyacımız olmayan şeylerle doldurma eğilimindeyiz neredeyse hepimiz. Eşyalar, insanlar, duygular, düşünceler, deneyimler. O kadar dolduruyoruz ki etrafımızı, en sonunda ‘öz’ün bir önemi kalmıyor, uzaklaşıyoruz iyice. O yüzden filtrelemek, azaltmak, gerçekten önemli birkaç şeyi tutmak gerekiyor ki maksimum verim alabilelim hayattan.

Yeni yeni

Bu sene kendimle ilgili keşfettiğim veya hatırladığım birkaç şeyden bahsedecek olursak:

  • Evden çalışmaya bayılıyormuşum aslında, seyahat ve konser dışında bırakın beni evde yüzde yüz verimle çalışayım. İnanılmaz bir rahatlık.
  • Çoğu şey evde daha güzelmiş. Dışarı çıkma özgürlüğümüz olsun, ben yine zamanımın yüzde yetmişini evde geçireyim. Yemekler, kahveler, müzikler. Bunların çoğu gerçekten evde en güzelmiş.
  • Yalnızlığa bayılsam da sonsuza dek yalnız kalmak en büyük korkularımdan biri olabilirmiş.
  • Sosyallik anlayışım konser, festival, yemek daveti gibi şeylerden ibaretmiş.
  • Kaliteli sohbet hayatımda en sevdiğim şeylerden biriymiş.
  • Her şeyde niceliğe değil niteliğe önem vermek gerekirmiş.
  • Az çokmuş.
  • Dürüstlük en önemli şeylerden biriymiş bu hayatta.
  • Hiçbirimiz mükemmel değilmişiz, olamazmışız ve birbirimizi böyle kabul etmek gerekirmiş. Yargılamadan, değiştirmeye çalışmadan, dürüstçe. Ama ben böyleyim diyerek kolaya kaçmak da olmazmış, her şey gelişime açıkmış.
  • İnanılmaz derli toplu bir insan olabiliyormuşum, asla ve asla etrafımı dağınık bırakmıyorum – upgraded version heralde bu, 3 sayısıyla birlikte geldi.
  • Seyahate aşıkmışım (bunu zaten biliyorduk).
  • Akıl sağlığımı koruyabilmemin en önemli yollarından biri spor yapmakmış (bunu da biliyorduk).
  • Seçicilik, kendimiz için yapabileceğimiz en büyük iyilikmiş.
  • Kaçıp uzaklaşmak her zaman çözüm değilmiş.
  • Herkes sizi anlamak zorunda değilmiş, biz de herkesi ve her şeyi anlamak zorunda değilmişiz.
  • Aslında çok kırılgan ve hassas bir insan olabiliyormuşum. Ama bu kırılganlıklar ve hassasiyetler zaten bizi biz yapan şeylermiş. Bu yönlerini bildiğim insanlara daha fazla yakınlık duyuyormuşum.
  • Bazen insanlardan kaçarken aslında kendi gölgemizden kaçıyormuşuz. Onların bize yansıttığı bizden kaçabiliyormuşuz, çünkü egomuza iyi gelmiyormuş. Bunun ayırdına varmak gerekirmiş.
  • Kendimi zihinsel, fiziksel ve duygusal olarak beslemem gerekiyormuş, ilişkilerimde de bunu arıyormuşum. Sadece biri pek de olmuyormuş.
  • Müzik bağımlısıymışım (biliyorduk yine).
  • Duygu yoğunluğu epey yüksek bir insanmışım. Bunu da biliyordum ama bazen inanılmaz boyutlara çıkabiliyormuş, tam bir heyecan yumağı olabiliyormuşum (iyi anlamda sanırım).
  • Önce kendimizi çok çok sevmek gerekiyormuş.
  • Derinliğe aşırı önem veriyormuşum ve yüzeysellikten epey bıkmışım.

Hedefler

  • Odaklanmak, her sene biraz biraz oluyor ama benim için gerçekten zor bir şey bu. Üzerine çalışıyorum.
  • Kendimi ve diğerlerini olduğu gibi kabul etmek. Yine yavaş yavaş.
  • Sabretmek. Herhangi bir konuda olabilir.
  • Alma verme dengesini koruyabilmek, oturtabilmek. İyilik kabul etmek, başkalarının benim için bir şeyler yapmasına izin vermek.
  • Egomuza iyi gelen şeylerle bize gerçekten iyi gelen şeyleri ayırt edebilmek.
  • Benim olmayan şeyleri yavaş yavaş geride bırakıp giderek daha çok kendim olabilmek.
  • Gerçekten sevdiğim bir şeye enerjimin yüzde seksenini akıtmak böyle o kadaaaar çok seveyim ki enerjimi paylaşayım bol bol, bende enerji çok.
  • Paylaşmak. Enerjimi, sevgimi, bilgimi, zamanımı, ilgimi daha fazla paylaşmak. Paylaştıkça çoğalsın.
  • Bilinmeyenden korkmamak. Her şeyin bilinmeyenden doğduğunu, var olduğunu kabul etmek ve korkusuzca buna adım atmak.
  • Sevgide kalmak, korkuda değil.
doğum günümden birkaç gün önce çekilmiş bir fotoğrafı buraya koymak bu yazıların en önemli kuralı.

Son

Yirmi dokuz ve otuz yaşlarım arasında çok güldüm, evde çok vakit geçirdim, çok yemek yaptım, çok spor yaptım, dünyanın mevcut koşulları yüzünden seyahat edemedim, arınabildiğim kadar arındım, çok düşündüm, çok kafam karıştı, birtakım şeyleri de öğrendim ve gözlemledim, birtakım şeyler hakkında ise kafam hiç olmadığı kadar karışık. Dünyanın harika bir yer olduğuna hala inanıyorum. Benzerin benzeri çektiği bir dünyada yaşadığımıza da hala inanıyorum.

Yazıyı yine teşekkür ile bitireceğim, bugüne kadar bana bilerek veya bilmeyerek bir şeyler katan, iyi kötü bir farkındalık sağlayan herkese teşekkür ederim. Öğrenmek istediğimiz sürece her şey ve herkes öğretmenimiz olabilir.

Geçen sefer en sevdiğim sözlerle bitirmişim bu yazıyı (29.yaş), bu sefer favorilerimi tekrar yazmak yerine yeni favorilerimi ekleyeceğim buraya:

“The meaning of the river flowing is not that all things are changing so that we cannot encounter them twice but that some things stay the same only by changing.” – Heraclitus

“Man cannot discover new oceans unless he has the courage to lose sight of the shore.” – André Gide

“Perfection is achieved, not when there is nothing more to add, but when there is nothing left to take away.” – Antoine de Saint-Exupéry

“The simple things are also the most extraordinary things, and only the wise can see them.” – Paulo Coelho

The best is yet to come. Sevgiler, Elvan

Bir Cevap Yazın