Turist olmayı, değişik ülkeleri ve şehirleri gezmeyi neredeyse herkes sever ama çoğumuz konu yaşadığı şehir veya ülke olunca bu konuda çok yetersiz kalıyor. Belki de nasıl olsa oraları bir gün gezerim diye düşünüyoruz ama o bir gün hiç gelmiyor, erteleyip duruyoruz. Biz uzun zaman önce buna bir son vermemiz gerektiğini düşünerek ne zaman fırsat bulsak üşenmeyip İstanbul’da turistlik yapmaya karar vermiştik, bu kararımızı uygulamaya son hızla devam ediyoruz. İşe gitmediğimiz günlerde, işten erken çıktığımız günlerde, hafta sonları falan ne zaman vakit bulursak İstanbul’un keşfedilecek bir yerine gidiyoruz ve soğuk sıcak demeden geziyoruz (şimdi böyle havalı konuşuyorum ama yaz gelince bu geziler azalacak, soğukta gezmekle ilgili sıkıntım olmasa da yaz mevsimi beni mahvediyor…..)
Başlamadan önce göz atmak isterseniz, Taksim Sokak Lezzetleri burada, Taksim Favori Mekanları da şurada.

İstanbul öyle bir şehir ki, tamamen tanıyabilmek için her bölgesine defalarca gitmek, her gittiğinizde orada saatler geçirmek gerekiyor. Her seferinde yeni bir şey çıkıyor, burayı ben daha önce görmedim nasıl kaçırmışım diyorsunuz, sonra tekrar aynı sokağa gidiyorsunuz bambaşka bir yer daha. Bu süreç İstanbul’da yaşıyor olsanız da bitmiyor. Benim gibi büyük şehirleri sevenler için güzel olan, küçük şehirleri seven insanları da korkutan yanı bu belki de.
Eminönü- Sirkeci tarafları, şehrin tarih dolu fakat gitmeye çok da gönüllü olmadığımız yerleridir genelde. Gönülsüzlüğümüzün sebebi ise inanılmaz kalabalık olması tabii ki. Büyük şehir tamam evet çok seviyorum ama kişisel alanımı da bir o kadar sevdiğim için, ağzımın dibinde tanımadığım onlarca insan olunca strese giriyorum, hele ki bana değiyorlarsa falan o teyzeler çığlık atacak hale geliyor insan (gerçi İstanbul’da kalabalıktan kaçamıyorsunuz, öyle bir seçenek yok, zamanla kendinizce yöntemler geliştiriyorsunuz en sonunda da doğal seleksiyona uğrayarak insanlar ya İstanbul’da yaşamaya devam ediyor ya da kaçıyor). Ama yine de bir şekilde koşulları manipüle edip gezmeyi başarmak da güzel bir his.

Peki Eminönü’ne ne zaman gidelim?
Bir süre öncesine kadar hep gidelim diye planlayıp orası bu saatte çok kalabalık olur, orası bilmem ne gününde çok kalabalık olur diye diye defalarca erteleyip, sonra bol bol ziyaret etmeyi başardık, favori mekanlar bile edindik.
Öncelikle hava güzelse kesin kalabalıktır, kaçışınız yok. Biz genelde serin havalara getirdik ziyaretlerimizi. Yani altı kere gittiysek dördünde hava baya soğuktu. Diğer ikisinde de aşırı kalabalıkla mücadele etmek zorunda kaldık……. Hafta sonu kesinlikle çok kalabalık, o yüzden fırsatınız olursa hafta içi akşam altıdan önce gidin. Biz dört gibi gittiğimizde fena değildi mesela.
Bu bölgede çok güzel binalar var, fotoğraf çekmeyi seviyorsanız alın makinenizi telefonunuzu bir şeyinizi, gidin bol bol fotoğraf çekin. Gezerken bazen sinirleneceksiniz çünkü mükemmel binaların üzerinde saçma sapan tabelalar var. O güzelim binalara bunu nasıl yaparsınız, hiç mi estetik anlayışınız yok diye düşünmeden edemiyor insan.
Bu arada buraları gezerken bol bol et ve kebap yiyeceğiz, benim gibi bir sebze-meyve-salata-zeytinyağlı aşığı bile, bölgede denenmedik kebap et köfte bırakmadı siz eğer seviyorsanız zaten çok şanslısınız.
Hadi o zaman başlayalım.
İçindekiler
Eminönü’nde gezilecek yerler
1 Mısır Çarşısı

1664 yılından beri faaliyet göstermekte olan Mısır Çarşısı’nda her çeşit baharatı bulmak mümkün. Osmanlı döneminde baharatlar Mısır’dan geldiği için almış bu ismi. Baharat dışında hediyelik eşya, kuyumcu gibi dükkanlar da var. Çok turistik bir yer olduğu için fiyatlar kimi yerlerde yüksek olabilir, dikkatli olmakta fayda var. Fakat bu taraflara her geldiğimizde uğruyoruz çünkü bir şey almayacak olsanız bile içerideki baharat kokusu ve renkler sizi bir şekilde çekiyor.
2 Türkiye İş Bankası Müzesi

Türkiye’nin ilk bankası olan Türkiye İş Bankası, bu binayı 1928-2004 yılları arasında şube olarak kullanmış, sonra da bina müzeye çevrilmiş. Müzeyi gezmek ücretsiz. Bankacılık veya bankacılık tarihi ilginizi çekmiyor olsa bile mutlaka içeriyi gezmenizi tavsiye ederim. Atatürk ne kadar ileri görüşlü bir lidermiş diye tekrar tekrar düşüneceksiniz, nerelerden nerelere gelmişiz diye biraz da üzüleceksiniz. O yıllarda neler yapılmış, ne kadar çaba gösterilmiş, eski daktilolar, eski kumbaralar, afişler ile sizi geçmişe götürecek güzel bir müze hazırlamışlar. Bina da o civardaki en güzel bina olabilir. Gece de ışıklandırılan nadir binalardan.

Binanın ve Türkiye İş Bankası’nın tarihini okumak isterseniz buradan okuyabilirsiniz. https://muze.isbank.com.tr/Sayfalar/muze-binasi.aspx
3 Büyük Postane

Biz buraya ilk gittiğimizde restorasyon yapılıyordu, binanın tüm cepheleri örtülüydü. Sonra bir daha gittik bir kısmı açılmıştı fakat tadilat bitmemiş, devam ediyor o yüzden içini gezemedik. Burası Türkiye’deki en büyük posta binasıymış. 1927-1936 yıllarında İstanbul Radyoevi olarak kullanılmış 1958’den itibaren ise posta ve telgraf işlerinde kullanılmaya başlanmış. Hala posta binası olarak kullanılıyor, bir de içerisinde gezebileceğiniz bir müze de var fakat dediğim gibi biz gezemedik çünkü restorasyon nedeniyle kapalı şu sıralar.
4 Sirkeci Tren Garı – Sirkeci Gar Müzesi

1890’da hizmet vermeye başlayan gar, İstanbul’un iki ana garından biri (ironik bir şekilde ikisi de şu an hizmet vermiyor). Prusyalı mimar August Jasmund tarafından yapılmış.
Burası özellikle Sirkeci’de hayran olunacak yapılardan biri, hem ferah ve aydınlık hem de renkli. Tren istasyonlarının mantığı şehrin ortasında olması ve ulaşımın kolay olması iken ne Haydarpaşa’nın, ne de Sirkeci Garı’nın kullanılması insanı üzüyor. Bu kadar güzel, bu kadar tarihi iki kocaman gar varken Pendik’teki berbat yere gidiyor olmak gerçekten anlam verilemeyecek bir şey. Hem aşırı çirkin, hem aşırı uzak. Yazdıkça düşündükçe asabileşiyorum bu konuda, normalde beni sinirlendirmek öyle kolay da değildir.
Asabiyetimizi bir kenara bırakıp müze kısmından bahsedelim. İçerisi 45 metrekare civarında, gezmek ücretsiz, mutlaka gezin. Pazar ve Pazartesileri kapalı.

5 Galata Köprüsü
Eminönü ve Karaköy’ü birleştiren bu köprü üzerinde öyle güzel bir manzara var ki. Hem deniz hem Galata Kulesi. Altında bol bol balıkçı, turşucu gibi yerler var. Balık ekmekleri güzel, ama turşu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim çünkü Beşiktaş’taki Soydan Turşucusu bence İstanbul’un en iyisi.

6 Süleymaniye Camii

Sirkeci tarafına değil de tersine doğru ilerlerseniz ve de epey bir yokuş çıkmayı göze alırsanız, Süleymaniye Camii’ye ulaşacaksınız. Hepsinin sığdığı bir fotoğrafını çekemedim, kendisi devasa bir yapı, ben beğendiğim kısımları küçük küçük fotoğraflayabildim. Burası Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış. 1557 yılında, Osmanlı’nın en parlak dönemlerinden birinde tamamlanmış. Gerçekten etkileyici, yapıya hayran olmak elde değil. Eğer buralara kadar çıktıysanız sizi çok güzel bir İstanbul manzarası bekliyor.


Eminönü’nde ne yiyelim?
Tüm buraları gezdiyseniz muhtemelen yorulmuşsunuzdur o zaman hadi biraz (bolca?!) yemek yiyelim.
1 Ali Baba Kanaat Lokantası

Öncelikle buradan başlıyorum çünkü yazıyı Süleymaniye ile bitirdim, burası hemen karşısı. Buradaki esnaf lokantalarında kuru fasulye, tas kebabı, çoban kavurma gibi seçenekler var. Biz hepsini denedik, güzeller. Benim yemek tercihim genelde kuru fasulye, tas kebabı olmaz tabii ama ortam ne gerektirirse onu yerim, sorun değil. Buranın tahinli kabak tatlısı çok iyi, baya iyi. Bir de Eminönü genelinde böyle lokantalarda manda yoğurdu getiriyorlar size onun büyük hayranıyım.

2 Meşhur Filibe Köftecisi

Sirkeci’ye dönüş yapalım, köfte yiyelim. Burası salaş küçük bir köfteci, biz sevdik. Köfteler biraz küçük gibi sadece, onun dışında tadı güzel, yanında gelen acı biber sosu çok güzel. Bir de yoğurt tabii onu biraz daha öveyim.
3 Şehzade Cağ Kebabı

Köftecinin tam karşısı, Şehzade Cağ Kebabı. Burası bu civarda en sevdiğim yer olabilir, benim gibi sebzeci birine çılgınca cağ kebabı yedirmiş olması nedeniyle övgüleri hakediyor. Genel olarak kalabalık bir yer, ama üst katı var yılmayın oturun yiyin.
4 Baldır Sirkeci

Et yemeye doyamadıysak biraz daha yiyelim madem. Burada eti 12 saat düşük sıcaklıkta pişirip, dinlendirip, sinir ve yağ benzeri bölgelerden temizleyerek, karamelize soğan ve mantarla servis ediyorlar. Ekmekleri de çok lezzetli. Hamburger de yapıyorlar ama o güzelim et varken biz denemedik. Baldır çorba dedikleri, et ve yoğurtlu bir çorbaları var o da çok güzel. Özetle burayı sevdik.
5 Hafız Mustafa

Yeterince et yediysek biraz da tatlı yiyelim. Hafız Mustafa, buraların en eski tatlıcılarından. Baklava, şöbiyet, havuç dilimi gibi çılgın ağır Osmanlı tatlılarından ne isterseniz burada var. Ben antep fıstığı delisi biri olarak o yemyeşil tatlıyı seviyorum (anladınız biliyorum ama fotoğraftaki o değil). Burayla ilgili bir uyarı, aşırı aşırı turistik ve çok kalabalık, o yüzden yer bulamayabilirsiniz bulsanız da içerideki kalabalıktan sinirlenebilirsiniz, ama oralara kadar gitmişken bir bol fıstıklı şerbetli tatlı yiyin bence.
Hacı Muhittin Ali Bekir Lokumcu
Burayı Taksim Sokak Lezzetleri yazımda da övmüştüm, burada da öveyim. Buranın en güzel şeyi damla sakızlı lokumu bence. O yüzden aslında şekerci olsa da ben ısrarla lokumcu diyorum. Aslında ne sevdiğinize bağlı olarak her çeşit lokumu güzel olabilir. Oturacak yer yok, sadece dükkan, eve dönerken alın bir paket.
Kurukahveci Mehmet Efendi

Kurukahveci Mehmet Efendi kahvelerinden paket paket almak istiyorsanız, burası tam yeri. Tahmis Sokak’ta yer alan dükkan, sokağın adının hakkını veriyor, tahmis kahveci demekmiş. Burada kahveleri taze taze paketliyorlar, bütün sokak mis gibi kokuyor. Günün her saati önünde upuzun bir sıra olması muhtemel. Lokum da aldınız kahve de aldınız, bu gezinin ardından evde bir keyif yapın madem.
Vefa Bozacısı

Buraya gelerek hayatımda ilk kez boza içmiş oldum. Yukarıda bozayı size havalı göstermeye çalışmış olmama rağmen beğendim diyemem tadı aşure gibi geldi bana böyle sıvı aşureye biraz salep katmışsınız gibi bir şey (aşure sevmem). Ama tabii Süleymaniye’ye kadar çıkmışken boza denemeden olur mu? Olmaz. Burayı bulalım derken öyle yerlere girdik ki, geçtiğimiz yerlerin bir kısmı çöplüktü diğer kısmı yarısı olmayan evlerle doluydu (izole büyümenin dezavantajları: böyle yerler görünce ayyyyyy burda insanlar mı yaşıyor yaaaaa diye prenses tepkileri vermeye çok yatkın olmak) siz yine de Süleymaniye’den çok da aşağıya inmeyin, benden söylemesi.
İstanbulda tarihi olan her şeyi yiyip içtikten sonra biraz da üçüncü dalga kahvecilere gidip dinlenelim, kendimize gelelim diyorsanız size iki tane öneriyle geliyorum.
Coffeetopia
Burası Eminönü’nün en bilinen üçüncü dalga kahvecisi diye düşünüyorum. Üç dört katlı bir yer, içeride kesin yer bulursunuz. Tatlılarını sıradan bulduk, beğendik ya da beğenmedik diyemem.

Brew Coffee Works
Buranın da dikkat çekici yanı dekorasyonu. Eski ve yeniyi bir arada kullanarak renkli bir şekilde dekore etmişler içeriyi. Kahvelerini de seviyoruz, bizim bir kahve içelim dediğimizde uğradığımız yer genelde burası oluyor.

Eminönü’nde alışveriş
Burada çeşit çeşit dükkan var. Bu kadar çeşitli ve garip şeye ihtiyacınız olur mu bilemem ama ben listeliyorum, kim bilir bir gün lazım olur (bana bazen lazım oluyor böyle şeyler belki sizi de aydınlatırım da işte aradığım şey bu diyerek Eminönü’ne gidersiniz)
Her türlü ambalaj, kutu, plastik ne varsa burada 749737 çeşit var.
Değerli taşlar, takı malzemeleri
Kurdele, yün, ip, düğme
Kına, düğün malzemeleri süsleri saçma sapan ne isterseniz yine burada
Balkonunuza bahçenize nane tohumu mu arıyorsunuz yoksa? O da burda, her türlü tohum ve fide bulmak mümkün.
Peynir, zeytin
Kuruyemiş, kuru meyve
Her türlü baharat
Fotoğrafçılıkla ilgileniyorsanız, her türlü parça, tamirci vs hepsi burada var
Özetle: hem tarihi, hem bol yemekli alışverişli bir gün geçirmek isterseniz, Eminönü- Sirkeci tarafları iyi bir seçenek olabilir, değişiklik olur fena mı.
İstanbul’un böyle güzel mekanlarını bir araya getirdiğiniz için çok teşekkürler 🙂