Kitap Önerileri II

Son zamanlarda gündem yüzünden evde bol bol vakit geçirir olduk. Aslında evde vakit geçirmek hepimizin özlediği ve daha sık yapması gereken bir şey olsa da yoğun tempoda yaşadığımız hayatlarımız yüzünden bunu gerçekleştirebilmek mümkün olmayabiliyor, hayatın hızına kapılıp gidiyoruz çoğu zaman. Sakinleşecek, dinlenecek vakti bulamıyoruz ve bu düzene bir şekilde alıştığımızı sanıyoruz, bence gerçek anlamda hiç de alışmıyoruz. İçimizde bir yerlerde bunun normal olmadığını hissediyoruz, ama değiştiremeyeceğimizi hissettiğimiz için bu konuyu hiç açmamaya, kendimizi daha da üzmemeye çalışıyoruz. Bu yüzden şimdi evde olma konusu çok konuşuluyor, birçok insan hiç yapmadığı bir şey yapıyor. Dışarı çıkma özgürlüğü olmadan kendi düşüncelerimiz, kendi mutluluğumuz veya mutsuzluğumuzla baş başayız şu sıralar.

Bazılarımız bu süreçte kitap okumaya yönelmiş durumda, kitap önerileri ve kitap listeleri her yerde. Buna vakit bulamayan, zihinsel olarak fırsat yaratamayan insanlar için güzel bir şans olarak değerlendirilebilir şu dönem. Çünkü ben okumayı çok sevsem de dürüst olayım, bazen insanın kafası o kadar dolu oluyor ki kitap okumak için fırsatınız olsa bile zihin olarak o durumda olmayabiliyorsunuz.

Kitap okumak için mutlaka evde olmak gerekmiyor tabii, istediğiniz her yerde okuyabilirsiniz, çantasından kitabını asla çıkarmayan biri olarak bunu size rahatlıkla söyleyebilirim. Her yerde her durumda kitap okumak mümkün olsa bile benim için evimde, sessizlikte kitap okumanın yeri bambaşka. Şu sıralar onu rahat yapabiliyor olduğum için mutluyum.

Bu ara kendine dönmek, kendini dinlemek ve keşfetmek gibi temalar ön planda olduğu için ben de okuduklarım arasından sizlere bu türde kitaplar derledim. Aslında kendimizi daha çok dinlememiz, daha çok keşfetmemiz gerekiyor ama bu öyle konuşulduğu kadar basit bir yol değil bana kalırsa. Çok zaman ve emek gerektiriyor, ama yapılmayacak şey değil tabii ki. Sadece herkesin kendine ait bir yolu, özgün bir süreci olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Her birimiz eşsiziz.

Seçtiğim kitaplar bana bu süreçte ve öncesinde kendime dönmeme, kendimi değerlendirmeme epey yardımcı oldu. Umarım sizin de işinize yarar. Şu sıralar çok konuşulduğu için pek de hoş olmayan güncel bir örnek olacak ama bilgi ve iyilik de virüs gibi bana kalırsa, bir kişi bilinçlendiğinde etrafına bir şekilde bulaştırıyor, çevresini bir şekilde aydınlatıyor.

Kendime Düşünceler- Marcus Aurelius (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)

Roma İmparatoru Marcus Aurelius, aynı zamanda stoa felsefesinin önde gelen isimlerinden biri. Basitçe stoa felsefesinden bahsetmek gerekirse; stoacı düşüncenin genel görüşü, hayatımızı etkileyen şeylerin olaylar değil, bizim kendi düşüncelerimiz olduğu yönünde. Yani biz izin vermediğimiz sürece bizi hiçbir şey mutlu ya da mutsuz edemez; olayların duyguları yoktur, bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettirler. Stoacılar, ideal bir dünya kavramı yerine dünyayı olduğu gibi kabul etme düşüncesini ileri sürerler. Bu felsefenin dört temel ilkesi vardır: bilgelik, ölçülülük, adalet ve cesaret.

Bu kitapta Marcus Aurelius’un kendine yazdığı notlar derlenmiş. Kitabı okudukça Marcus Aurelius’un ne kadar bilge olduğu gerçeğini görüyorsunuz; son derece işimize yarayacak aydınlatıcı fikirleri ve düşünceleri günlük hayatımıza ve düşünce biçimimize adapte edebilecek şekilde. Özellikle değişim, doğaya uygunluk ve kendini bilme konuları üzerinde durmuş.

 ‘’Yaşamını yenileyebilirsin. Daha önce yaptıklarını yeniden incele, çünkü yeni bir yaşam buna bağlıdır.’’

’Kendini reddetmezsen dolaylı yollardan erişmeyi umduğun her şeyi zaten elde edebilirsin.’’

Ustaca Sevmek- Don Miguel Ruiz (…Ötesi)

Aynı yazarın ‘’Dört Anlaşma’’ kitabı son derece popüler, muhtemelen duymuşsunuzdur; eğer okumadıysanız onu da tavsiye ederim, sunduğu dört temel ilke ile hayatınıza yeni bir bakış açısı ile bakmanızı mümkün kılabilir.

Bu sefer tavsiye edeceğim kitap ise adı üzerinde, sevgi ile ilgili. Temel olarak gerçek sevginin ne olduğundan ve aslında her şeyin kendimizi sevmekle başladığından bahsediyor. Kulağa klişe gelen konular olabilir ama okudukça çok daha iyi anlıyorsunuz. Birçoğumuzun sevgi dediği şey aslında sadece bir kandırmacadan ibaret. Gerçekten sevmekle kıskançlık, sahiplenme, korku duygularını birbirine karıştırıyoruz ve aslında kendimizde memnun olmadığımız şeyleri karşı tarafta görüyoruz. Bu yüzden aslında derinlere bakıp gerçek sevginin ne olduğunu, kendimizi ne kadar sevdiğimizi sorgulamamız gerekiyor.

Kitapta sevginin karşıtının korku olduğu üzerinde duruyor. Aslında karşı tarafla bir olmayı değil, önce birey olmayı, kendimizi sevmeyi, karşımızdaki kişi ile de iki ayrı birey olarak bir araya gelmekten bahsediyor. Sevgide beklenti, zorunluluk olmaması gerektiği, sevginin temelinin saygı olduğunu anlatıyor bizlere. Yaşadığımızı sandığımız sevginin aslında bencillik olduğunu da söylüyor.

Kitapta anlatılan şu hikayeyi çok sevmiştim: Evinizde sihirli bir mutfağınız var. İstediğiniz her yiyecek her an elinizin altında. Siz de böyle olduğu için koşulsuzca herkese sunuyorsunuz bu yiyecekleri. Sonra bir gün kapınız çalıyor ve biri size pizza getirmiş. Karşılığında da sizin yaşamınızı kontrol etmeyi ve onun istediklerinizi yapmanızı istiyor. Böyle yaparsanız size her gün pizza verecek. Siz tabii ki kabul etmiyorsunuz çünkü eviniz yiyecek dolu.

Tam tersi senaryo ise şöyle: Haftalardır yemek yememişsiniz. Alacak gücünüz yok. Yine kapıya pizza geliyor ve getiren kişi aynı şeyi istiyor: benim istediğimi yap, pizzayı vereyim. O kadar açsınız ki kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. İstediği her şeyi de yapıyorsunuz çünkü ya pizza vermezse? Ya pizzayı başkasına verirse?

Mutfağınızın yiyecek dolu olması gibi eğer kalbiniz sevgi dolu ise ve kendinizi seviyorsanız bencilliğe ve koşullara dayalı gerçek olmayan sevgiyi kabul etmezsiniz. Ama buna açsanız, gerçek olmayan sevgiyi bile kabul edecek duruma gelirsiniz. Aslında en büyük sorunumuz; her birimizin yüreğinde sihirli bir mutfak var ama bunu bilmiyoruz diyor Ruiz.

Biraz gereğiden uzun yazdım ama mutlaka bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bu arada benim (biraz) kitapları kapağına göre yargılama huyum vardır (insan işte) ama bu kitabın kapağı çok kötü olsa da içeriği kapağının güzelliğiyle tamamen zıt.

Son olarak, Ekim ayında Birey Olmak ve Sağlıklı İlişkiler diye bir yazı yazmıştım, bu kitabı Kasım ayında okudum ve kendi düşüncelerimle ne kadar benzer olduğunu görünce epey sevindim. Yazıya da bir göz atın, beğeneceğinizi düşünüyorum.

Sakin- Ege Soley (Doğan Novus)

‘’Bizim olduğunu sandığımız şeylerin hiçbir zaman gerçekten bize ait olmadığını anladığımız gün, artık her şeye sahip olduğumuz gün.’’

Hayat koşturması içinde olmamız gerektiğini düşündüğümüz insan olmaya çalışmanın, başkalarını kendimize yakıştırdığımız etiketlere inandırmanın, öncesini ve sonrasını bu kadar düşünmenin ne kadar yorucu olduğundan, durmanın ve sakinliğin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğundan bahsediyor Ege Soley. Kitap o kadar samimi, o kadar içten ki bir çırpıda okunuyor.

‘’Önünde olup biteni fikirsizce, tarafsızca ve yorumsuzca izlemek, insanın kendi elleriyle daralttığı ufkunu genişletiyor… Bazen sadece izle, dinle ve bırak.’’

Aslında genel olarak bahsettiği şey kendimizi ve yaşadıklarımızı kabul etmek. Bir şeyi zorla oldurmaya çalışmamak. Olanı olduğu gibi kabul edip onu zorla olmadığı bir şeye dönüştürme çabasından vazgeçmek.

Kendine yazdığı notlarını, deneyimlerini bizimle sohbet eder gibi anlatıyor kitabında. Hem çok keyifli hem de kendimizle özdeşleştirebileceğimiz bir kitap.

Sade- Begüm Başoğlu, Ege Erim (Okuyan Us)

Evimizde fazladan o kadar çok eşya var ki. Hele ki düşüncelerimiz. İşimize yaramayan bir ton şey düşünüyoruz. Gereğinden fazla yiyecek tüketiyoruz. İnsanlarla ilişkilerimiz de böyle belki, gereğinden fazla kişiyi hayatımızda tutuyoruz. İşimize yaramayan şeyleri ve kişileri ısrarla hayatımızda tutmaya devam ediyoruz, nedenini biz de bilmiyoruz.

Böyle bir tüketim döngüsü içinde ilerlemeyi normal kabul etmeye alışmışız. Fakat aslında bunların bize ne kadar yük olduğunu fark ettiğimiz anda bir şeyler değişmeye başlıyor.

Begüm ve Ege bizlere hayatı sadeleştirmek için öneriler veriyorlar kitaplarında. Ama öyle boş öneriler, uygulanması zor şeyler değil. Kitabı o kadar güzel düzenlemişler ki adım adım uygulaması son derece kolay ve her adımı uyguladığınızda motive oluyorsunuz. Gardırop, ev, yemek, iş hayatı gibi her şeyi kategorilere ayırmışlar, bu kategoriler de kendi içlerinde son derece düzenli bir şekilde anlatılıyor. Aslında şu an hazır evdeyken sadeleşmek için harika bir zaman, Sade de bunun için harika bir rehber.

’Mükemmelliğe, eklenecek bir şey kalmadığında değil, çıkarılacak bir şey kalmadığında ulaşılır.‘’ – Antoine de Saint- Exupéry

Başkalarının Aklı- Tali Sharot (Domingo)

Tali Sharot, University College of London’da bilişsel nörobilim profesörü. Özellikle duygu, beynin karar mekanizması ve iyimserlik gibi alanlarda çalışıyor. Bu kitabında da insan beyninin ikna mekanizmasının mantıkla ve duygularla ilişkisini anlatıyor.

Bilimsel kanıtların sabit kararlarımız üzerinde nasıl etkileri olduğu, korkunun karar mekanizmasını nasıl etkilediği, kontrol ve güç algısının ne işe yaradığı, stres ve tehdit altındayken zihnimize ne olduğu ve sosyal öğrenmenin gücü gibi birçok konudan bahsederek, örneklendirerek ve deneyleri anlatarak bu konuyu ele almış.

Kitabı okuduktan sonra aslında dış etkenlere ne kadar açık olduğumuzu ve tahmin ettiğimizden çok daha fazla yanılgıya kapıldığımızı göreceksiniz. Hem çok keyifli hem çok anlaşılır bir kitap. Özellikle beyin ve psikoloji alanına ilgiliyseniz tavsiye ederim.

Zor Kişiliklerle Yaşamak – François Lelord& Christophe André (İletişim Yayıncılık)

Lelord ve André bize günlük hayatımızda karşılaştığımız veya karşılaşabileceğimiz kişilik tiplerinden bahsediyor. Aslında bu kişilik tipleri, hepimizin bir şekilde aşina olduğu tipler: narsist, obsesif, paronayak, saplantılı, kaygılı… Genel olarak bu kişilerin özelliklerini, tepkilerini, ve başa çıkmak zorunda olduğumuzda neler yapmamız gerektiğini, karakter tipi ve bozukluk arasındaki farkları anlatıyor.

Bu arada kitapta da ayrıntılı olarak okuyacaksınız ama ben yine de ufak bir özet olarak hassas bir konunun üzerinde durmak istiyorum. Kişilik tipi ve kişilik bozukluğu iki farklı durum. Bir insan belirli bir kişilik tipine sahip ise o kişiliğin özelliklerini hayatının birçok alanında sergiler. Bozukluk ise adı üzerinde çok daha ciddi bir durum, bozukluk durumu kliniktir, müdahale edilmesi gerekir. Psikolog ve psikiyatristler bu tanıları kişinin hayatının her alanı hakkında detaylı ve geniş bir veri elde ettikten sonra koyabilirler. Dolayısıyla demek istediğim, kendinizi veya çevrenizdeki kişileri bu şekilde etiketlemeden önce bunun aslında ne kadar hassas ve ciddi bir şey olduğunu tekrar düşünmek gerekir. Ek bilgi olarak da, örneğin bir kişi iş hayatında paronayak eğilimli davranışlara yatkın olabilir ama hayatının diğer alanlarında böyle bir tutumu yoktur. Bu o kişiyi paronayak kişilik yapmaz. Çok karıştırmadan özetle şunu demek istiyorum: bahsedilen durum çok boyutlu ve çok değişkenli.

François Lelord da Christophe André de psikiyatrist. Daha önce de belirttiğim gibi ben bu tarz kitapların psikolog veya psikiyatristler tarafından yazılmış olanlarını tercih ediyorum güvenilir bilgi açısından.

Kitap çok güzel düzenlenmiş, her bir kişilik tipi ve bozukluğu son derece anlaşılır ve mümkün olduğunca ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor. Kitapta bulunan birçok örnekle yeterince detaylı bir bilgi ve bakış açısına sahip olabiliyorsunuz. İletişim Yayıncılık’ın Psykhe Dizisi’nin kitaplarını ben genel olarak çok beğeniyorum, diğerlerine de göz atmanızı tavsiye ederim.

2 yorum

  1. Tam da şimdi farkındalık geliştirebileceğimiz konuları içeriyor. Teşekkürler.

Bir Cevap Yazın