33. Yaş

Dünya üzerinde, dünya zamanıyla 33. yılımı bitirmiş bulunuyorum. 

İlginç bir yaştı diyebilirim, hep bahsettiğim şu meşhur ‘kendimi tanıma yolculuğu’ meselesinde beni bugüne kadar hiç olmadığı kadar ileri götüren bir sene oldu. Aslında 28 yaşımdan beri bunu söylüyorum fakat bu senenin ilerlemesi bir miktar daha hızlıydı, E noktasından G’ye gitmek yerine direkt olarak alıp beni M noktasına falan götürmüş olabilir bu sene yaşadıklarım. İyi anlamda. 

Bu bir seneyi tek tek değerlendiresim pek yok aslında, (böyle dedikten sonra sayfalarca yazı yazdığım olmuştur o yüzden bu dediğime her zaman inanmamak lazım) çünkü bu sene yaşadıklarım üzerine zaten bolca defter bitirdim, her şeyi ince ince analiz ettim, sonuçlar, dersler çıkardım. Şimdi tekrar onlara girersek çıkamayız, biraz da üşeniyorum zaten. 

Bu sene o kadar çok bile isteye kendimle yalnız zaman geçirdim ki, kendimin hiç bilmediğim yönlerini gördüm o tek başıma olduğum zamanlarda. İnsan kendiyle kalmadan kendini öyle çok da iyi tanıyamıyor. Bu kendiyle kalma konusu da öyle üç beş saat kendiyle kalmak, yalnız yaşamak, tek başına zaman geçirmek de değil tam olarak aslında, bunların hepsini yapıp hiç kendinizle kalmamış olabilirsiniz. Kendiyle kalmak aktif bir süreç, o süreç içinde çabalamanız, derinlere inmeniz gerekiyor ki gerçek benliğinizin en azından bir tarafı size kendini görünür kılsın. 

Neşe ve sevgi, benim hayatımda kişiliğimin bariz öne çıkan niteliklerinden olmuştur. Bu iki kavram bu sene boyut değiştirdi, özellikle şu son birkaç ay içinde. Şu an hissettiğim sevgiyi daha önce hiç bu şekilde, bu boyutta deneyimlememiştim. Ve ilginçtir ki bu sevgi tek bir kişiye, tek bir kavrama, tek bir şeye duyduğum bir sevgi değil. Sözcüklerle tam olarak nasıl anlatacağımı bilmiyorum fakat ‘kapsayıcı’ diyebilirim bu hissettiğim sevgi için, var olana, var olmuş olana ve var olacak olana karşı kocaman, kapsayıcı bir sevgi hali. Bir duygudan çok, bir ‘hal’ gerçekten, ancak böyle anlatabilirim. Hep sizinle olan genel bir ruh hali gibi, zamandan ve sevilen şeyden bağımsız bir durum.

Kendimi bir ‘control freak’ olarak tanımlayamam, hiç o kadar uçlara gitmedim ama kontrolü hep sevdim. Mesela beni biraz tanıyanlar bilir, müthiş bir party girl olmakla birlikte alkol tüketimim o kadar sınırlıdır ki beni hiçbir partide sarhoş göremezsiniz. Çünkü vücudumun kontrolünün bende olmasını ve sonsuz miktarda dans edebilmeyi severim, sarhoş olmayı değil. Bu taraftan bakıldığında bence bu oldukça iyi bir şey, ama ben bu yaşıma kadar kendi kontrolümde olan ve olmayan şeylerin ayrımını tam yapamıyor, o sınırları karıştırıyordum. Şimdi bu son bir sene içinde, özellikle son zamanlarda, kontrol edebileceğim ve edemeyeceğim şeylerin ayrımı bana oldukça net gelmeye başladı. Zorla tutmamayı, bırakmayı öğrenmeye başladım. O kadar hafifletici bir şeymiş ki bu, daha önceden o kontrol edemediğim şeyleri sıkı sıkı tutmaya çalışırken aslında ne kadar fazla yoruyormuşum kendimi yeni anladım. 

Kontrol edemeyeceğimiz şeyleri bırakmanın bir sonucu da akışa güvenmeyi getiriyor, ya da akışa güvenmeyi öğrenmeye başladığınızda kontrolü bırakmayı da kabul ediyorsunuz. Bir nevi kabullenme, teslimiyet hali. Bilmediğiniz, görmediğiniz şeye güvenebilmek öyle kolay bir şey değil aslında ve ben bunu yıllar boyunca bir yaptım bir yapamadım. İçimde hep olması gerekene doğru gittiğimin bir inancı vardı, bazen su yüzüne çıkıp bana daha fazla yaklaşıyordu bu inanç, bazen de ben onu dinlemiyor, derinlere itiyordum. Şu an artık daha yakınımda, daha çok benimle. Zorlamakla elimden geleni yapmanın farkını anlamaya başladığımı, bana düşeni yapıp gerisini düşünmemeyi, sürecin keyfini çıkarmayı öğrenmeye başladığımı hissediyorum. 

Bu yeni yaşımla birlikte gözlem yeteneğim de oldukça keskinleşti. Hem kendimi, hem insanları, hem olayları oldukları gibi gözlemleme konusunda adımlar attığımı düşünüyorum. Yorum ve yargıdan uzak kalmayı denemek ve gözlemlemek, gerçekleri görünür kılabilmek adına yapabileceğimiz en mantıklı şey belki de. 

Temelde ‘ben’ değişmemiş olsam da, özellikle son zamanlarda her şeye daha farklı bir perspektiften, daha geniş bir yerden, daha evrensel gözlerle baktığımı hissediyorum. Bir çeşit uyanış da diyebiliriz, kabul hali diyebiliriz, ya da hiçbir şey demeyip, yorumlamayıp sadece olanı kabul edip izlemeyi de seçebiliriz. It is what it is sonuçta. 

Kendi kontrolümüzde olan şeylerin kontrolünü ele alıp onları istediğimiz gibi şekillendirmenin gücünün bizde olduğunu kabul ettiğimizde, kendi kontrolümüzde olmayan şeyleri bırakmayı ve bir adım dışarıdan izlemeyi öğrendiğimizde, ve bu ikisinin ayrımını yapabilmeye başladığımızda, hayat bize hayal dahi edemediğimiz kapılar açıyor. 

Yeni yaşım için oldukça heyecanlıyım. 

Teşekkürler 33 yılım. 

The best is yet to come.

Elvan from the universe.

Bir Cevap Yazın