Doğum günlerimi kutlamayı çocukluktan beri hep sevmişimdir. Hala doğum günü kavramını çok seviyorum, hala büyük bir heyecanla neredeyse tüm haftayı kutluyorum. Hediyelere bayılıyorum. Bu heyecanlara ek olarak son iki yılda hayatıma yeni bir şey ekledim: yeni yaşımı karşılarken hayat hakkında bazı değerlendirmeler yapıyorum. Bunu yazılı olarak ilk kez geçen sene yaptım, doğum günümden birkaç gün önce oturup 28. yaş başlığı altında hem o andaki kendimi, hem de son on yıldaki değişimlerimi ve değişmeyen şeyleri kendi gözümden değerlendirdim. (Not: az önce okudum tekrar, çok iyi yazıymış kendim yazdım diye mi diyorum hayır ne alakası var…..)
Güzel dünyamız üzerindeki yirmi dokuzuncu yaşımı bitirdim. Bulunduğumuz durum nedeniyle çoğumuz gibi biraz karışık bir ruh halindeyim son günlerde. Ama genel olarak yine her zamanki gibi mutluyum; yaşamdan, dünyadan, hayatımdan büyük bir keyif alıyorum. Sahip olduğum şeyler için müteşekkirim. Öğrendiğim şeyler, deneyimlerim ve bunlardan çıkardığım dersler ve bundan sonra öğreneceğim şeyler için de müteşekkirim.
Bu sene yine hiç farkında bile olmadığım şeyler öğrendim. Direndiğim şeyleri kabul ettim. Bazı şeyleri bilerek ve isteyerek değiştirdim, bazı şeyler de kendiliğinden değişti. Bazı şeyler aynı kaldı, bazı şeyleri ise önümüzdeki dönemlerde bilinçli olarak hayatıma katmak istiyorum.
İçindekiler
Kendini bilmek
Son zamanlarda ‘kendimi bilme’ üzerine sık sık düşünüyorum, bol bol okuyorum. Bu konuda biraz kafam karışık. İki soru kafamı karıştırıyor. Birincisi; çok şey deneyimlemek mi bize kendimizi öğretir, yoksa içimize bakabilmeyi bilmek mi? Deneyimlere bağlı kalmak gerekiyorsa, deneyimlerin bir sınırı olmadığı için nereye kadar? Belki de o deneyimler vasıtasıyla mı içimize bakmalıyız? İkinci soru ise; aslında kendimizi bilme kavramı ile kendimizi kısıtlıyor muyuz, kendi kendimize sınırlar yaratıp vizyonumuzu ve kapasitemizi mi daraltıyoruz? Aslında biz olduğumuzu sandığımız kişi değil miyiz? Bu soruları son zamanlarda ara ara düşünüyorum. Kendini bilme konusunda ilerleme kaydettiğimi düşünüyor olsam da, bazı şeyleri gerçekten bildiğimi düşünsem de bir yerde öyle bir noktaya geliyorum ki, her şey bulanıklaşıyor, acaba sorusu ortaya çıkıyor. Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğim noktasına geliyorum. Peki nasıl başa çıkıyorsun derseniz de bir yerden sonra kendi haline bırakıyorum her şeyi. Bazı konularda fazla düşünerek bir yere gelemiyor insan.
Süregelen İlkeler
Hayatımda ilke haline getirdiğim birkaç belirli şey var. Bazıları kendiliğinden gelişti, bazılarını ise bilinçli olarak hayatıma dahil ederek ilke haline getirdim. Bulunduğum durum ne olursa olsun, bunlara uymayı başarabilmek bana kendimi iyi hissettiriyor.
Kendine iyi bakmak: Bulunduğum her durumda kendime iyi bakmak için elimden geleni yapıyorum çünkü bu benim için özsaygı ile alakalı. Kendime saygım varsa başkalarına da saygım vardır. Bunu bu kadar net ve basit görüyorum. Spor, düzgün beslenme, kendini zihinsel olarak geliştirme ve bu anlamda daha birçok şey benim için vazgeçilmez.
Kötülüğe kötülükle karşılık vermemek: Bir şekilde birilerini üzen, kötülük yapan, kandıran insanların o yaptıkları şeyle hayatının bir yerinde karşılaşacakları fikrini mantıklı buluyorum, karmaya inanıyorum da diyebiliriz. Başkalarına kabalıkla, saygısızlıkla, yalanla karşılık vermeyerek aslında kendimi korumuş oluyorum bir bakıma.
Başkalarına nasıl davrandığınız aslında kendi yansımanız: Her koşulda, her canlıya kibar olmak aslında kendinize olan saygınızın da bir göstergesi. Aynı şekilde, başkalarına da kendimize davranılmasını istediğimiz gibi davranmak bunun bir parçası.
Düzen ve disiplin: Düzen ve disiplinin olmadığı yerde başarı olmaz. Bu ikisinin olmadığı yerlerde bir şekilde huzursuz oluyorum. Bulunduğum yerde kendi düzenimi ve rutinimi anında yaratırım. Disipline girmekte de zorlanmıyorum.
Saygı: İnsanlarla her türlü ilişkinin ilk koşulu saygı. Benden farklı düşünen, yaşayan, davranan, hisseden tüm insanlara saygı duymam gerektiğini, onların da bu şekilde karşılık vermesi gerektiğini, yoksa iletişimi sürdüremeyeceğimi biliyorum.
Tükettiğinden fazla üret: Çağımızda tüketim çılgınlığı her anlamda etrafımızı sarmış durumda ve biz de bu düzenin bir parçasıyız. Hayatımızı sürdürmek için tüketmek zorundayız, keyif almak için de bir şeyleri tüketiyoruz ama bu tüketimin bilinçli olabileceği gerçeğini değiştirmiyor. Gerçekten gerekli olan ve bize gerçekten keyif veren şeyleri tüketmekte bir sakınca görmüyorum. Ama burada da şunu sormak gerekiyor: ben ne üretiyorum? Dolayısıyla bu tüketim işini bilinçli yapmak, karşılığını vermek, iyi yönetmek gerekiyor. Ara ara kendimizi ve çevremizdekileri de tüketmediğimiz üzerine de düşünmek, bundan emin olmak lazım.
Değer meselesi: Değerimizin bilinmediği yerde saplanıp kalmamak gerekiyor. Aynı şekilde sahip olduklarımızın değerini de bilmemiz gerekiyor. Ama bu değer meselesini boş kibir ve ego ile karıştırmamak da lazım.
Her şey konuşulabilir: Konuşmayı ve sohbet etmeyi ne kadar sevdiğimi beni tanıyan çoğu kişi bilir. Aynı şekilde üzerinde fikir ayrılığı yaşanan şeylerin de konuşulması taraftarı olmuşumdur hep. Fikir ayrılıklarının şiddetli tartışmalara dönüşmesinden pek hoşlanmam, mümkün olduğunca sakin ve konuşarak üzerinde durulmalı meselelerin diye düşünüyorum.
Bir senenin dersleri
Yirmi sekizinci ve yirmi dokuzuncu yaşlarım arasında; değişimi kabullenmeyi, en azından değişimi kabullenmenin gerekliliğini öğrendim. Değişime adapte olabilmek, hayatta öğrenilmesi gereken en önemli şeylerden biri bana kalırsa.
Birçok insan ve birçok aktivite bana artık zaman kaybı geliyor. Enerjimi ve zamanımı gerçekten bir anlamı olan aktivitelere ve insanlara harcamam gerektiğini düşünüyorum. Benzer frekansta olmadığım insanlara zaman ayırmak anlamsız geliyor. Aynı şekilde, verim veya keyif alamadığım aktiviteler de zaman kaybı. Bu konuda önceden de bu fikirdeydim ama salgın döneminde üzerine daha fazla düşündüm ve bu konuda daha eminim artık.
Fedakarlık ve kendine ihanet arasındaki çizgi: Bir insanla orta yolu bulmak için fedakarlık yapmak yanlış bir şey değildir fakat bu yaptığınız şey size zarar verip kendinize ihanet etmeniz anlamına geliyorsa yanlıştır.
Minimallik adına adımlar attım. Bana hizmet etmeyen hiçbir eşyayı, beni geliştirmeyen ve mutlu etmeyen hiçbir insanı hayatımda tutmamayı öğreniyorum. Hep söylerim, minimallik bir yokluk deneyimi değildir. Aslında azla idare etmek de değil tam olarak; fakat sadece size hizmet eden şeyleri hayatınızda tuttuğunuzda zaten azla idare etmiş oluyorsunuz.
Tüm insanlarla olan ilişkilerimizde belirli sınırlar olması gerektiğini ve bizim de karşımızdakinin sınırlarına saygı duymamız gerektiğini fark ettim.
Kimseyi değiştiremeyeceğimizi kabullendim. Bir insanı değiştirmek bizim görevimiz değil, olduğu gibi kabul edemiyorsak o insanı değiştirmek yerine hayatımızdan çıkarmayı tercih edebiliriz.
Diğer insanların davranışlarının çoğunun kendilerinden kaynaklandığını öğrendim. Kendi ile mutlu, kendini gerçek anlamda seven bir insan diğerlerine kötülük ve kabalık yapmaz.
Hangi frekanstaysanız o frekanstaki kişileri ve olayları hayatımıza çektiğimize emin oldum.
Kimseye bir şey öğretemeyeceğimiz gerçeğini kabullendim. Bir insanın bir şey öğrenmesi tamamen onun kapasitesi ile alakalı. Bizden bir şey öğreniyorsa zaten onu öğreneceği vardır, diğer türlü ne yaparsanız yapın öğrenemez.
Müdahale etmemeyi öğrendim. Benden istenmedikçe ve hayati bir durum olmadıkça sadece izliyorum artık.
Evrensel enerji dediğimiz şeyi bol bol hissettim bu sene. Nedir, nasıl hissettim, sanırım kelimelerle anlatamam. Gerçek veya değil, diğer yaşadığım deneyimlerden farklı bir his olduğunu söyleyebilirim sadece.
Sevgi kavramı ve sevgiye bakış açım değişti, genişledi. Birini veya bir şeyi gerçekten sevmenin ne demek olduğunu fark ettim, bu konu üzerine epey düşündüm. Dünyadaki en önemli şeyin gerçek sevgi olduğuna da ikna oldum.
Anlaşamadığım insan tipi konusunda da biraz daha fikir sahibi oldum.
Dışa dönük ve sosyal kişiliğimin aslında benim bildiğimden daha geniş sınırları olduğunu anladım.
Duygusal bir insan olduğumu yirmi sekizinci yaşımda ancak kabullendim. Duygular sanki zayıflık belirtisi gibi geldiği için bunu hiç kabul etmek istememiştim. Ama önemli olan duygularını kontrol edebilmeyi bilmek, bunun da ilk adımı duygusal olduğunu kabul etmek. Aslında çok daha önce anlamam gerekirdi, benim kadar neşeli ve mutlu bir insan nasıl duygusal olmasın, neşe de bir duygu nihayetinde. Sonuç olarak duyguların zayıflık belirtisi olduğu fikrinden tamamen vazgeçtim ve şimdi zaten çok nadir beliren negatif duygularımı elimden geldiğince iyi yönetiyorum.
Ara ara durup kendimi ve yaşadıklarımı değerlendirmem ve bunu yaparken elimden geldiğince objektif olmaya çalışmam gerektiğine karar verdim. Kendimize ne kadar objektif olabiliriz bilmiyorum çünkü biz kendimiziz ve hayatımız boyunca kendi zihnimizle yaşıyoruz, her şeyi kendi gözlerimizden görüyoruz. Olduğu kadar. Mutlak gerçeğin bizim bakış açımız olmadığını kabullenmek bir derece ileri taşıyabilir bizi sanırım.
Hedefler
Odaklanmak. Enerjimi dağıtmayı çok iyi beceririm, o kadar yüksek ki nereye odaklayacağımı bilmek gerçekten zor. Bu senenin en önemli denemelerinden biri bu olacak.
Empati yapabilmek önümdeki en önemli hedeflerden biri. Aslında bana anlatıldığı sürece karşıdakinin bakış açısını dinliyorum ve anlamaya çalışıyorum, ama istemsiz de olsa tamamen görmezden geldiğim zamanlar oluyor.
Dinlemek. Konuşmayı çok severim, tahmin ettiğinizden daha çok (beni yakından tanıyanlar bunu okuyup GÜLDÜ KESİN. ÖPÜCÜKLER SİZE.) Ama dinleme konusunda pek iyi olduğumu söyleyemeyeceğim. Aslında benim kadar kendini geliştirme odaklı bir insanın iyi dinlemeyi bilmesi gerekiyor. Bunun gerekliliğini fark etmem de son bir iki yılda ancak gerçekleşti. Adım adım ilerliyorum. Pratik gerektiriyor.
Yorum yapmak yerine sadece izlemek ve gözlemlemek. Olumlu veya olumsuz bir yargıya varmamak.
Eleştiri dinlemek. Yine dinlemenin bir çeşidi aslında. Geri bildirimler ve eleştiriler, dinlemeyi bildiğiniz sürece sizi bir adım öteye taşıyabiliyor. MERHABA BENİM HAKKIMDA NE DÜŞÜNÜYORSUN diye sorasım geliyor insanlara bu yüzden, ama küçük bir deli gibi görünme ihtimalim olduğunu düşününce vazgeçiyorum.
Meditasyon. Bu benim listelerimde yıllardır var, ama yok beceremiyorum. İhtiyacım olduğunu çok iyi biliyorum, çünkü zihnim çok hızlı ve dolu. Göreceğiz.
Son
Yirmi sekiz ve yirmi dokuz yaşlarım arasında birçok ülke gezdim, çok yazdım, çok yemek yaptım, çok sevdim, çok okudum, çok eğlendim, çok öğrendim. Yirmilerim biterken aslında birçok şeyden eminim, ama bunların en az on katı emin olmadığım şey var. Sınırların olmadığını, gelişimin sonsuz olduğunu biliyorum. Kendimizi kabul etmeden bir sonraki adıma geçemeyeceğimizi biliyorum. Dünyadaki en önemli şeyin saf ve sonsuz sevgi olduğunu biliyorum. Dünyanın harika bir yer olduğunu biliyorum. Kim bilir neleri bilmiyorum tabii. ‘Ben kimim?’ sorusunun cevabını aradığım, sınırların bulanıklaştığı yıllardan birindeyim.
Bugüne kadar bana bilerek veya bilmeyerek bir şeyler öğreten, herhangi bir şeyin farkındalığına varmamı sağlayan, hayatımda olan, hayatımdan çıkmış olan ve önümüzdeki dönemlerde hayatıma girecek olan herkese teşekkür ederim. Hepiniz bana bilerek veya bilmeyerek büyük iyilikler yaptınız.
En sevdiğim quoteları da burada sizlerle paylaşmak istiyorum, belki birilerine ilham verir.
- To live is the rarest thing on earth. Most people exist, that is all. – Oscar Wilde
- We are what we repeatedly do. Excellence then, is not an act, but a habit. -Will Durant
- Everything you can imagine is real. -Pablo Picasso
- Simplicity is the ultimate sophistication. – Leonardo da Vinci
- J’accepte la grande aventure d’être moi. – Simone de Beauvoir
İki tane de anonim:
- Do something today that your future self will thank you for.
- Do what you can with what you have, where you are.
Bu yazıyı yine geçen sene olduğu gibi bitireceğim,
MERHABA 29, EMİNİM SÜPER GEÇECEKSİN
SEVGİLERLE, ELVAN (ŞİMDİYE KADARKİ ELVANIN EN İYİ HALİ, THE BEST IS YET TO COME)
Mutlu yıllar Elvan. Bir dahaki yaşında pastan çok daha büyük olsun. 🧸
Çok teşekkürler 😌
Güzel yazı olmuş. Eline sağlık. O iki soru hakkında müsaadenle bir iki şey söylemek istiyorum. Bence deneyimlemek daha öğretici. Ben de birçok konuda kendimden ve konuları doğru bildiğimi sanarken aslında öyle olmadıklarını öğrendim. Deneyimlemek kesinlikle öğrenmenin en kestirme yolu. Cesur olmak gerek. Bir sonraki yazını merakla bekliyorum. Nice mutlu yıllara. Doğum günün ve diğer tüm günlerin mutlu ve huzurlu olsun
Teşekkür ederim güzel dilekleriniz için 🙂
merhaba 29 yaşa çok şey sığdırmış görünüyorsunuz .. kendinize dair yazdıklarınız oldukça kapsamlı bir içerik taşıyor .özelikle kendini tanıma başlıklı kısım çok önemli .sizin henüz yirmilerin sonunda kendini bilme sorununa gündeminize almanız ilginç ve takdir edilecek bir meziyettir.. size nice umutlu yıllar dilerim
Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz ve dilekleriniz için 🤗
rica ederim iyi bir gün yaşayın
rica ederim iyi bir gün yaşayın