Infected Mushroom, en sevdiğim gruplar/müzisyenler arasında on yıldır yerini koruyan bir ikili. Kendilerine özgü tarzları, dinleyince bambaşka yerlere götüren upuzun parçaları, müziklerinin kalitesi ile dinledikçe dinliyor insan. Herkese hitap eden bir tarz değil evet, fakat seveni de benim gibi seviyor işte. Bu tarz benim için öyle bir müzik ki, spor mu yapıyorsun, dinle, yemek mi yapıyorsun, dinle, çalışıyor musun o zaman da iyi gider, bira mı içiyoruz aç bir şarkı falan bu kadar hayatımın içinde.
Tanışmamız 2009. Ben o zaman daha 18 yaşında aklı havada bir üniversite öğrencisiyim. Üniversitede ilk senem olması dolayısıyla bana çok şey ifade ediyor o sene. Şu an baktığımda 10 sene geçmiş, hayatımın üçte biri bile değil daha. Bir de en önemli yaşlar, 18-28 yaş arasında insanın geçirdiği değişim inanılmaz boyutta oluyor, tam çılgın yaşlar, kendini tanımaya çalışıyorsun, sevdiğin şeyleri bulmaya çalışıyorsun, hep bir merak, hep bir bilinmezlik hissi hayata karşı. Aslında o süreç hiç bitmiyor hayatın sonuna dek, özellikle de benim gibi yeni şeylere, deneyimlere meraklı biriyseniz, ama bu yaş aralığında maksimum sanırım. On senede geçirdiğim değişime, yaşadığım şeylerin çoğuna ben bile inanamıyorum bazen. (Bundan bir on sene sonra da aynı yorumu yapacağımdan eminim, hayat bu yüzden güzel değil mi zaten, bilinmezlik ve heyecan dolu, çılgın pozitiflikten vazgeçemem.) Aslında değişmiyoruz zaman geçtikçe daha çok kendimiz oluyoruz, kendimizi buluyoruz derler, ben buna tamamen katılıyorum.
O yıllarda tanışmış olmamız, mükemmel müzik yapmaları, benim dönüşüm geçiren müzik zevkime ve yeni yeni müzikler keşfetmeme rağmen en sevdiklerim arasında ısrarla duruyor olmaları nedeniyle, Infected Mushroom benim için müzikten fazlası. Buradan geçirdiğim on yıla, o yıllardaki anılara, o anılarla bağlantılı kişilere selam yolluyorum.
Yazının nostaljik ve gereksiz duygusal kısmını geride bırakarak artık konser değerlendirmesi yapalım.

Konser Life Park’ta, İstanbul’un bir ucundaydı ve çılgınca yağmurlu bir güne denk geldi. Biletlerin satışa çıktığı gün sahne önünden bilet aldığımı söylememe gerek yok diye düşünüyorum. Yağmur beklenmedik bir şey değildi çünkü Nisan’da İstanbul genelde yağmurlu oluyor. Konser başlangıç saati 22.15ti, biz de konser alanına 21.30 gibi gittik. Öncesinde Randy Seidman vardı, sonra tam saatinde Amit sahneye çıktı, sonra Erez de geldi çalmaya başladılar.
Mushroom dostlar çok tatlılar, çok enerjikler, eğlendirmeyi de biliyorlar, çok da iyi müzik yapıyorlar, ikisi de klasik müzik kökenli adamlar zaten, Classical Mushroom albümünde barok esintilerini çok net duyabiliyorsunuz.
Konserde Saeed, Sulliman, Becoming Insane, Bust A Move, Muse Breaks, Heavyweight, Cities of The Future gibi herkesin bildiği klasikleri çaldılar. Yeni albümden sadece Bliss on Mushrooms’u duyabildik. Bana kalırsa biraz çok bilinenin ötesinde çalsalar daha iyi olurdu. Benim listemde Manipulator, Here We Go Go Go, Guitarmass, Walking on The Moon, Special Place, Flamingo, The Legend of The Black Shwarma ve çok daha fazlası vardı.
Konser çok kalabalıktı, yağmura rağmen tıklım tıklım doluydu alan. Yağmur olması da değişik bir hava kattı aslında, hiç engel olmadı kimsenin eğlenmesine. Islandık ama çok eğlendik. Bir dahaki konserde tekrar görüşeceğiz.