Berlin Gezi Rehberi: Sınırların olmadığı şehir

Berlin, klasik bir Avrupa şehri değil. Kafanızı çevirdiğiniz her yerde mükemmel bir mimari ile yapılmış etkileyici yapılar görmüyorsunuz. Hatta birkaç yeri dışında şehri beğenmeyebilirsiniz bile, şehir çok büyük olduğu için birçok yer inşaat, Berlin bölündüğü zamandan kalma tek tip binalar şehirde çok fazla. Bu kadar laf söyledim diye Berlin’i sevmediğimi düşünebilirsiniz fakat tam tersi, Berlin, benim en sevdiğim şehirlerden biri. Ne kadar kalırsam kalayım biraz daha kalmak istiyorum. Hatta yaşamak istediğim şehirlerin başında geliyor. Çünkü Berlin’in kendine ait bir havası var, Berlin ruhu olan bir şehir. Hiçbir yere uyum sağlayamasanız bile buraya uyum sağlarsınız gibi geliyor bana, çünkü burada herkes o kadar kendi halinde ki, her şey normal, her şey olağan. Keşfedecek şey bitmiyor. Almanya’daki diğer şehirleri gezdiyseniz burası size bir garip gelecektir, burada başka bir özgürlük var, başka bir doku var, ne bileyim işte farklı bir hava var bu şehirde, daha öveyim mi? 

Başlamadan, ben önce Yeme İçme Rehberi’ne bakarım sonra buralara dönerim derseniz, o da burada.

Bir de Almanya’ya gideceksiniz ama vizeniz yok, vize başvurusu yapacaksanız, daha geçen ay deneyimlediğim vize macerası da burada.

East Side Gallery

Önce biraz laf edip sonra bol bol övdükten sonra, bu şehri hangi koşullar altında sevebileceğinizi de söyleyeyim. Çok kültürlü, karışık, metropol şehirleri seviyorsanız ve kalabalık sizi rahatsız etmiyorsa seversiniz. Ama eğer ‘yok ben küçük sevimli şehirleri seviyorum, sakin yerleri tercih ediyorum’ diyorsanız burayı çok da seveceğinizi düşünmüyorum. Avrupa’nın çoğu şehrinde olan akşam sekizden sonra hayatın bitmesi olayı burada yok. Metroya hangi saat binerseniz binin kalabalık, sokaklar genelde insan dolu. Bunlar size rahatsızlık vermiyorsa sizi Berlin’e alalım. 

Havalı bir giriş yaptıktan sonra şunu da belirtmek isterim ki buradaki Türk sayısı beklediğinizden fazla. KREUZBERG MERKEZİ efsanesini görmüş veya duymuşsunuzdur, kendisini bizzat fotoğrafladım. Her köşe başı dönerci, her yerde Türkçe bir şeyler duymanız mümkün. Dedim size çok kültürlü karmakarışık bir şehir diye. 

Kaldığım ev. Soyadlara bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Berlin’de kaç gün kalmalı?

Bu sorunun cevabı aslında göreceli, çünkü kimisi sadece turistik yerleri şöyle bir gezip gezdim diyor, kimisi yerel lezzetleri tatmak istiyor, kimisi de (ben mesela) turistik yerleri gezeyim, yerel lezzetleri tadayım, kültürünü öğreneyim, sokaklarda kaybolayım, turistik olmayan yerleri gezeyim bakalım oralarda neler var gibi şeyler istiyor. Benim grubuma dahilseniz, size 3-4 gün hiçbir yer için yetmez, ben her gittiğim yeri minimum bir hafta falan gezmeye çalışıyorum o da yetmiyor. Ama ortalama bir şeyler söylemek gerekirse, Berlin, büyük bir şehir. Gezilecek yerlerin çoğu da birbirinden alakasız yerlerde. Başta gezecek çok da yer yokmuş gibi görünebilir, ama aslında çok şey var. Bana kalırsa beş günden az kalmayın. Maksimum diye bir şey yok, asıl fikrimi sorarsanız zaten ben size bir ay kalın bence falan derim….. Berlin’de keşfedecek çok şey var, asıl oranın kültürünü keşfetmek için zaten iki üç günden çok daha fazlasına ihtiyacınız olacak. Ben turistik yerleri şöyle bir gezeyim diyorsanız da yine minimum dört gün diyorum, daha da indiremem zaten abla bize gelişi beş lira……. (yazının gezi yazısı çizgisinden çıktığı rezalet espri anlarını uzatmadan konumuza dönelim)

Havaalanından şehre ulaşım 

Berlin’in iki tane havaalanı var, biri Tegel öbürü Schönefeld. Ben son gidişimde Schönefeld’den şehre geçtim. Havaalanından çıktığınızda tabelaları takip ederek beş dakika kadar yürüyorsunuz, S-Bahn istasyonuna ulaşıyorsunuz (U-bahn bildiğimiz metro, S-Bahn ise şehrin dışındaki yerleşim yerlerine de ulaşan bir tren, havaalanları da buna dahil). S-bahn istasyonundan kapın bir metro haritası, istediğiniz yere gitmenin ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz. Havaalanı C bölgesinde kaldığı için, tek kullanımlık bilet 3,40 Euro. 

Şehir içinde ulaşım 

Berlin’in metro hattı o kadar geniş o kadar güzel ki, bol bol kullanacaksınız gezerken. Otobüs ve tramvay da var tabii ki ama metro bu kadar iyi olunca onlara gerek bile kalmıyor. Bazı yerler metroya biraz uzak kalabiliyor ama ben yürümeyi sevdiğim için problem olmadı.

Yukarıda yazdığımı bir daha yazıyorum, U-bahn: metro, S-bahn: şehir içi treni. Farkları ise S-Bahn’ın daha geniş bir alanda hizmet vermesi, şehir dışı yerleşim yerleri ve havaalanı gibi.

Berlin, A, B ve C şeklinde bölgelere ayrılmış, turistik ve hatta pek de turistik olmayan bölgelerin hepsi neredeyse A bölgesinde. Havaalanı C bölgesinde, metro biletleri ise A-B bölgeleri, A-B-C bölgeleri, B-C bölgeleri için alınabiliyor. Genel olarak A bölgesinde gezeceğiniz için A-B bölgesi en mantıklı seçenek. C bölgesinde kalan Sachsenhausen isimli toplama kampını ziyaret etmek isterseniz de gideceğiniz gün tek kullanımlık bilet almak daha mantıklı olur çünkü o bölgeye muhtemelen bir daha gitmeyeceksiniz. 

AB bölgesi için geçerli fiyatlar: 

Tek kullanımlık bilet: 2,80 Euro

İndirimli: 1,70 Euro

Tüm gün geçerli bilet: 7 Euro

İndirimli: 4,70

Yedi günlük bilet: 30 Euro

U-bahn

Avrupa şehirlerinde bizde olduğu gibi X-rayler, bilet okutmadan giremezsiniz, bavulunuzu açar mısınız gibi şeyler yok, biliyorsunuzdur. O yüzden de aman ben bilet almayayım zaten burada kimse bakmıyor demeyin. Nadiren de olsa bilet kontrolü yapıyorlar, hem de öyle insanlar yapıyor ki asla bilet kontrol edecek demezsiniz. Siz alın biletinizi. Bileti almakla kalmayıp onaylatmanız gerekiyor, minik makineler var etrafta. Biz bulamayıp onaylatmadık, tam da o gün denetime denk geldik, anlayışlı bir görevli olacak ki onaylatmayı unutmayın deyip geçti. Turist de olsanız ısrar edip sizden ceza ödemenizi isteyebilirler, haberiniz olsun. 

Metro (U-bahn), hafta içi gece 12ye kadar açık fakat Cuma- Cumartesi 24 saat hizmet veriyor (Berlin’in canlı bir gece hayatı olduğunu duymamış olmanız biraz imkansız gibi). 

Berlin’de konaklama 

Berlin’de aslında nerede kaldığınız çok da önemli değil çünkü dediğim gibi ‘işte burası turistik her yere çok yakın’ diyebileceğiniz bir yer yok. Tabii ki popüler ve daha fazla gezecek görecek şeyler olan bölgeler var ama muhtemelen tek bir bölge ile sınırlı kalmayacaksınız. En önemli kriteriniz metroya yakın olması olmalı, eğer yakın olduğunuz metro durağı birkaç hat ile bağlantılı ise kocaman bir bonus. Tatilde konaklama anlayışınız otelde kalmak ise, şehirde tonla otel, hostel var. Size uygun bir tane mutlaka bulursunuz.

Ben genelde otel değil Airbnb tercih ediyorum çünkü ev ortamı daha çok hoşuma gidiyor, kahvemi, kahvaltımı hazırlamayı, markete gidip alışveriş yapmayı ve onları hemen pişirmeyi daha çok seviyorum, bunlar gezimin bir parçası. Berlin’de kaldığım ev Gesundbrunnen metro durağına yakındaydı, burası hem şehir dışı trenlere giden bir istasyon, hem S-bahn hem de U-bahn bağlantısı olan bir durak. O yüzden ulaşım konusunda rahattım. 

Kaldığım Airbnb evi
Kaldığım Airbnb evinin en sevdiğim köşesi

Bölgeler 

Mitte 

Burayı Berlin’in merkezi olarak düşünebilirsiniz. Bolca restoran, cafe, bar, turistik aktivite, müze, ne ararsanız var. Alexanderplatz, Postdamer Platz, birazdan detaylandıracağım Checkpoint Charlie, Brandenburger Tor, Tiergarten, Berliner Dom, Museum Island, hepsi burada. Benim kaldığım ev de buradaydı fakat Mitte’de kalıyorsunuz diye buralara yürüyeceksiniz diye düşünmeyin zira Mitte tam olarak 39,47 kilometrelik bir alanmış, az önce Google’dan baktım. Siz metroya güvenin. 

Kreuzberg 

Kreuzberg Merkezi’ne hoşgeldiniz

Buraya geldiğinizde kendinizi bir an Eminönü’nde sanma ihtimaliniz yüksek. Türkçe tabelalar her yerde. Döner, kuru fasulye pilav falan yemek isterseniz mutlaka iki adım ötenizde bir Türk restoranı vardır. Fakat ben buraya gitmeyeceğim derseniz bence yanlış yaparsınız, çünkü burası görülmesi gereken bir kültür karmaşası. Kreuzberg Merkezi de burada, dönerciler de burada, gece hayatı da burada, en havalı cafeler de burada. Birazdan bahsedeceğim Berlinische Galerie de burada. Biz burada o kadar çok vakit geçirdik ki, akşam ne yapalım sorusunun cevabı Kreuzberg’e bir gidelim oluyordu genelde. 

Friedrichshain 

Kreuzberg’in hemen dibi, buraya gitmeden zaten dönmemelisiniz çünkü dev açık hava galerisi, Berlin Duvarı’nın parçalarına yapılmış eserlerle dolu East Side Gallery burada yer alıyor. Meşhur gece kulübü Berghain da burada. Burada da Kreuzberg gibi bolca cafe, bolca gece mekanı var. Aynı zamanda sokak sanatı seviyorsanız hem burada hem Kreuzberg’de bol bol yürüyün. 

Friedrichshain, East Side Gallery’nin arkası

Berlin’in tabii daha birçok bölgesi var ama biz en çok bu üçünde zaman geçirdiğimiz için diğer bölgeleri çok da deneyimleme fırsatım olmadı, bir dahaki gidişime. 

Berlin Bütçesi 

Geldik en önemli bölümlerden birine. Euro almış başını giderken (neden sürekli Euro almış başını gidiyor, bir kere de Euro artmaz ya moduna geçemiyoruz….. neyse) insan Avrupa seyahati yaparken bütçesini dikkatli planlamak durumunda kalıyor. Berlin, çok pahalı bir şehir değil. Birçok Avrupa şehrine göre ucuz. Paris’ten Viyana’dan ucuz mesela. Bu ucuz pahalı meselesi biraz da şehirde ne yapmak istediğinize göre değişiyor aslında. Ortalama fiyatları yazmak gerekirse: 

Müzelere giriş: 10 Euro civarında 

Günlük metro bileti: 7 Euro 

3. dalga kahvecide kahve: 4-5 Euro civarında

Kokteyl: 8-12 Euro arasında

Sokak lezzetleri (currywurst vs): 3-6 Euro arasında

Restoranda bira: 2-5 Euro arasında 

Restoranda yemek: 5- 30 Euro civarında (5 euro ucuz bir pizzacıda en basit pizza 30 euro da kocaman bir steak gibi düşünün) 

Gezilecek Yerler

Sonunda asıl konuya geldik. Tamam oteli ayarladık, bütçe de ayarladık, havaalanından şehre de ulaştık, peki şimdi nereleri gezelim? Hazırsanız, başlıyoruz. 

Brandenburger Tor

Burası Google’a Berlin yazdığınızda göreceğiniz ilk şeylerden biri, şehrin simgesi olan kapı. 1700lü yılların sonunda inşa edilmiş. Soğuk savaş döneminde Berlin Duvarı buranın tam önündeymiş ve Brandenburger Tor, Doğu Berlin’de yer alıyormuş. 

Gece çektiğim için bu kadar oldu, güzeli yukarıda

Ulaşım: U-Bahn (U55) veya S-Bahn (S1,S2,S25), Brandenburger Tor durağında inince hemen dibinizde. 

Tiergarten 

Brandenburger Tor’u geçtiğinizde önünüzde duran devasa park. Almanca Hayvan Bahçesi anlamına geliyor, gerçekten de içinde sincaplar, tavşanlar falan gördük. O kadar büyük o kadar güzel ki, bu kadar metropol ve inşaat dolu bir şehirde (inşaat ve bina dolu dediğime bakmayın, bir o kadar da yeşil alan ve park var) 2 kilometre kare (dramatik hale getireyim 2 milyon metre kare- korkunç bir hesaplama hatası yapmıyorum değil mi biraz tedirgin oldum- neyse) boyutunda bir park Tiergarten. Alın biranızı, doğruca buraya. Parkın tam ortasında Zafer Heykeli yer alıyor, Brandenburger Tor’dan bakınca yakın gibi görünmesine aldanmayın, biz yakın yaaa diyerek yürüdük çok da yakın değil, ama yürüyün tabii o yeşilliklerin arasında yürümekten güzeli mi var. 

Victory Monument

Ulaşım: U-Bahn (U55) veya S-Bahn (S1,S2,S25), Brandenburger Tor durağında inip Brandenburger’i geçtiğinizde hemen karşınızda. 

Reichstag 

Burası Almanya’nın parlemento binası. Turistlerin ilgisini özellikle tepesindeki cam kubbe çekiyor. Giriş ücretsiz, fakat buradan randevu almanız gerekiyor. 

Arkada görünen cam kubbe, bahsettiğim şey

Rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz veya sadece cam kubbeye çıkabiliyorsunuz. Randevu alınca size bir onay e-maili gönderiyorlar, isteğinizi onaylamama durumları da olabiliyormuş veya onaylasalar bile, size haber vermeden son anda iptal etme hakları varmış. Yani oraya gittiğinizde ‘kusura bakmayın sizi alamıyoruz’ derlerse diretmeyin, sitelerinde yazıyor bu bilgiler. Ben randevu almaya çalıştığımda rehber eşliğindeki en yakın randevu iki ay sonrası içindi, madem öyle sadece kubbeyi gezeyim dedim aynı güne randevu buldum, onayladılar (sadece o gün vardı, tüm hafta doluydu) sonra uçaktan inip eve gitmemle birlikte o saati geçtim ve gidemedim. SEN BİZİM REICHSTAG’IMIZDAN RANDEVU ALMIŞSIN BİR DE ZAHMET EDİP GİTMEMİŞSİN diye sokakta beni yakalayabilirler diye strese girdim bir anlığına……. Ama bir şey olmadı. Yani sonuç olarak demek istediğim ben buraya gidemedim, randevu bulamadım ama siz gidin bir gezin. 

Ulaşım: U-Bahn (U55) veya S-Bahn (S1,S2,S25), Brandenburger Tor durağında inip Brandenburger’i geçtiğinizde hemen sağda, karşıda. 

Holocaust Memorial (Memorial to the Murdered Jews of Europe)

Burası Yahudi Soykımı’nda hayatını kaybeden 6 milyon Yahudi’nin anısına tasarlanmış bir anıt. Aslına bakarsanız 2711 bloktan oluşan dev bir alan. Bloklar küçük küçük başlıyor, derinlere ilerledikçe içinde kaybolacağınız boyutlara ulaşıyor. Sadece gri bloklar olmasına rağmen bence tüyler ürpertici bir yer. İçini gezerken kendimi bir tuhaf hissettim, belki de blokların neyi temsil ettiğini bildiğimiz için böyle bir his yaratıyor, bilmiyorum. Giriş ücretsiz, zaten açık bir alan, istediğiniz zaman girip gezebiliyorsunuz. Saat 15.00’da rehberli turlar da düzenliyorlarmış. Bir de Info Center’ları var, burada da katledilen insanlar hakkında belgeler, biyografiler gibi bilgiler varmış, yaz döneminde 20.00’a kadar açık. Biz saatine yetişemedik o yüzden ayrıntılı bilgi veremeyeceğim. 

Ulaşım: U-Bahn (U55) veya S-Bahn (S1,S2,S25), Brandenburger Tor durağında inip Brandenburger’i geçtiğinizde sola dönün, biraz yürüyünce göreceksiniz. Veya U2 hattını kullanarak Mohrenstasse’de de inebilirsiniz. 

Berliner Dom 

Berliner Dom, şimdiki haline 1905 yılında gelmiş, Barok bir yapı, Berlin’in en büyük ve en bilinen Protestan kilisesiymiş. Aslında 1465 yılında temeli atılmış ama 1905 yılına kadar bir türlü tamamlanamamış. Savaş döneminde epey hasar aldıktan sonra kapatılıp, 1993 yılında yeniden açılmış. Tepesine çıkabiliyorsunuz, Berlin çok güzel manzaralı bir şehir olmasa da güzel görünüyor oralardan. 

Berliner Dom’un tepesinden Berlin

Giriş 7 Euro. 

Eylül – Şubat: Pazartesi – Cumartesi 9.00- 19.00

 Pazar: 12.00 – 19.00

Mart – Ekim: Pazartesi – Cumartesi 9.00- 20.00

Pazar: 12.00- 20.00

Ulaşım: U-bahn U2, U5, U8, veya S-bahn S5, S7 hatlarından birini kullanarak Alexanderplatz’da inip biraz yürümeniz gerekiyor. Aslında önünde inebileceğiniz otobüs ve tramvay seçenekleri de varmış ama metrodan inip geze geze geldiğimiz için bu hatlar hakkında pek fikrim yok. 

Museum Island 

Altes Museum

Berliner Dom’un hemen dibinde yer alan Museum Island, 5 müzeden oluşuyor: 

Alte Nationalgalerie: 19. yüzyıl Almanya’da resim odaklı fakat Manet, Monet, Renoir, Rodin gibi dev sanatçıların da resimleri koleksiyonlarında

Altes Museum: Burası Berlin’in en eski müzesiymiş. İçinde Yunan heykelleri var. 

Neues Museum: Burada da Mısır heykelleri ve Papirüs koleksiyonları yer alıyor. 

Pergamonmuseum: Antik Roma ve Yunan dönemi eserleri, İslam sanatı eserleri gibi farklı bölümleri var. 

Bode-Museum: Bu müzenin de asıl koleksiyonu Bizans üzerine. 

Alte Nationalgalerie

Pergamonmuseum 12 Euro, diğer müzelerin girişi 10 Euro. Hepsini gezecekseniz 24 Euro’ya Museum Pass alabilirsiniz, epey uygun fiyata geliyor. Benim en çok ilgimi çeken Alte Nationalgalerie oldu, bir şehrin ulusal galerisini gezmeden bırakmam. 

Bode Museum, Altes Museum ve Alte Nationalgalerie, Pazartesi günleri kapalı. 

Salı- Pazar: 10.00-18.00 

Perşembe: 10.00-20.00 

Neues Museum ve Pergamonmuseum, her gün açık.

Pazartesi- Pazar: 10.00-18.00

Perşembe: 10.00-20.00 

Ulaşım: U-bahn U2, U5, U8, veya S-bahn S5, S7 hatlarından birini kullanarak Alexanderplatz’da inip biraz yürüyüp Berliner Dom’u bulun, hemen yanı. Aslında Berliner Dom için de yazdığım gibi, önünde inebileceğiniz otobüs ve tramvay seçenekleri de varmış ama metrodan inip geze geze geldiğimiz için bu hatlar hakkında pek fikrim yok. 

Dali Museum 

Çılgın sürrealist Dali’nin eserlerinin bir kısmını görmek isterseniz Postdamer Platz’daki bu müzeyi mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Müzede Dali’nin sadece resimleri değil, kullandığı birçok tekniğin örnekleri, heykelleri, kitapları gibi şeyler var. Eğer benim gibi Dali hayranıysanız zaten mutlaka ilginizi çekecektir, değilseniz de bence bir şans verin çünkü Dali’nin çok değişik bir beyni var. 

Giriş: 9,5 Euro

Müze her gün açık.

Ocak-Haziran: 12.00-20.00

Temmuz-Ağustos: 10.00-20.00

Eylül-Aralık: 12.00-20.00 

Ulaşım: U-bahn U2, veya S-bahn S1,S2, S25 hatlarından birini kullanarak Postdamer Platz durağı. 

Rotes Rathaus (Red Town Hall)

Berlin’in simgelerinden biri olan bu kırmızı kocaman yapı, bugünün belediye başkanı ve Berlin Senatosu tarafından kullanılmaktaymış. İkinci Dünya Savaşı’nda epey hasar görmüş, Soğuk Savaş zamanında da Doğu Berlin’de kalan bina, o zaman da kullanılıyormuş. 

Pazartesi-Cuma arası 09.00-18.00 arası ziyarete açıkmış ama ben bunu döndükten sonra öğrendiğim için gezmedim. 

Ulaşım: Ulaşım: U-bahn U2, U5, U8, veya S-bahn S5, S7 hatlarından birini kullanarak Alexanderplatz durağında inin. 

Kaiser Wilhelm Kilisesi 

Son Alman İmparatoru ve Prusya Kralı olan Kaiser Wilhelm II, bu kiliseyi babasının adına 1800lü yılların sonunda yaptırmış fakat kilise, İkinci Dünya Savaşı’nda epey hasar almış, yıkıp yenisini inşa etmeyi düşünmüşler fakat en sonunda bu kiliseyi savaş ve yıkımın nasıl sonuçları olabileceğine dair bir gösterge olsun diye yıkık halde bırakmışlar. Yenisini inşa etmek yerine, Egon Eiermann tarafından yanına onunla bütünlük oluşturacak modern bir yapı tasarlanmış ve 1959-1961 yıllarında inşa edilmiş. Ama gördüğünüz gibi Huawei reklamıyla kaplı kendisi, herhalde tadilatta. Aralık ayında burada Berlin’in en büyük Noel pazarlarından biri yapılıyormuş. 

Ulaşım: U-bahn U2,U9 hatlarından biri ile Zoologischer Garten durağında inin. 

Checkpoint Charlie 

Checkpoint Charlie, 1961-1990 yılları arasında Doğu-Batı Berlin sınır kapısı olarak kullanımış. Bir şehir nasıl ikiye bölünmüş, yaşanan bu anlamsız şeyler nasıl yaşanmış aklım pek almıyor ve asıl enteresan olan ise bunun otuz yıl önce sona ermiş olması bence. Yani aslında şimdi de neler oluyor otuz yıl sonra bunlar nasıl yaşanmış falan diye konuşuruz her dönemin kendine ait tuhaf ve vahşi şeyleri oluyor, neyse konumuz bu değil. Sonuç olarak burası artık son derece turistik bir nokta olarak hizmet veriyor. Yakınlarında bir müze de var ama ben gitmediğim için detaylandıramayacağım. 

Ulaşım: U-bahn U6 hattı, Checkpoint Charlie durağı. 

Berlinische Galerie 

Berlin gibi bir şehir modern sanatsız olmaz. Müzenin kalıcı koleksiyonu, özellikle Berlinli veya Berlin’de yaşamış olan sanatçılara odaklanmış, Ivan Puni, Otto Dix, Welner Heldt bunlardan birkaçı. Bizim gittiğimiz dönemde Berlinli kadın sanatçı Lotte Laserstein’ın (1898-1993) eserlerinden oluşan dönemsel bir sergi vardı. Berlinli sanatçılarla tanışmak için çok güzel bir müze, aynı zamanda geçici sergilerini de takip etmek gerek sık sık güzel şeyler oluyor. 

Lotte Laserstein

Giriş 10 Euro

Salı günleri kapalı fakat 12 Ağustos’a kadar Salı günleri de açıkmış.

Diğer günler: 10.00-18.00 

Ulaşım: U-bahn U6 hattı, Checkpoint Charlie’de inip yürümeniz gerekecek, çünkü sanırım buraya en yakın metro durağı burası. Siz en iyisi Checkpoint Charlie’yi görüp fotoğraf çekip turistik görevlerinizi gerçekleştirdikten sonra burayı gezin. 

Berlin Duvarı’ndaki favori resmim, Kani Alavi-Es geschah im November (It happened in November)
2013, duvar temizlenmeden önce
Dmitri Vrubel- My God Help Me to Survive This Deadly Love
(Fraternal Kiss diye de biliniyormuş)

Eğer zamanınız kısıtlıysa ve bazı yerleri eleyerek gezmeye çalışıyorsanız, buranın kesinlikle elememeniz gereken yerlerden biri olduğu konusunda anlaşalım, şimdi devam edebiliriz. East Side Gallery, Berlin Duvarı’nın 1.3 kilometrelik kısmının Spree nehrinin kıyısına taşınmış bölümü, burayı bu kadar özel kılan şey ise duvarın komple sanat eseri kaplı olması. Duvar yıkıldıktan hemen sonra 21 ülkeden 100den fazla sanatçı, duvarın üzerine resimler yapmış. Şu an duvarın bazı kısımları temizleniyor çünkü yıllar içinde bir takım aklı başında olmayan insanlar tarafından resimler karalanmış, 2013 yılında çektiğim fotoğraflar da bunun kanıtı. Yazın gidiyorsanız burayı akşam üstü ziyaret etmeniz mantıklı olur çünkü güneş tepenizdeyken hem keyifle gezemiyorsunuz hem de fotoğraf çekmeye kalkınca çok kötü çıkıyor (denedim ondan biliyorum).

 

2013, duvarı karaladıkları zamanlar

Ulaşım: U-bahn U1 veya U3 hatlarından birini kullanarak Schlesisches Tor durağında inip biraz yürüdükten sonra göreceksiniz. 

East Side Gallery’ye giderken buradan geçeceksiniz

Mauerpark- Flea Market

Mauerpark, aslında Berlin’in parklarından biri fakat her Pazar günü 09.00-18.00 arasında kocaman bir pazar kuruluyor. Ne ararsanız bulabilirsiniz, vintage giysiler, kitaplar, takılar, objeler, defterler. Gerçekten çok orijinal şeyler çıkabiliyor, mesela ben Urban Outfitters’da üç katı fiyatına satılan Levi’s şortlardan bir tane almıştım. Ortamı da çok keyifli oluyor.

Ulaşım: U-bahn U2 hattı, Eberswalder St., yine diğer yerlerde olduğu gibi tramvay ve otobüsle de ulaşım var.

Diğer yerler

Benim vaktim kalmadığı için buraları gezemedim, siz fırsat bulursanız gezin, bana da anlatırsınız. 

  • DDR Museum (Berliner Dom’un hemen karşısı, Doğu Almanya dönemi ile ilgili bir müze)
  • Yahudi Müzesi (Jewish Museum Berlin)
  • Sachsenhausen Toplama Kampı (burası şehrin epey dışında, S-bahn ile gidebiliyorsunuz.)

Berlin’de Alışveriş 

Türkiye’de bulamayacağınız birçok giyim markasını Berlin’de bulabilirsiniz. Urban Outfitters, Brandy&Melville, Forever 21, Monki ve Weekday bunlardan birkaçı. Bahsettiğim mağazaların fiyatları Zara, Mango gibi mağazalardan yüksek ve Euro’nun durumunu da düşünürsek ben ucuz alışveriş yapmak istiyorum diyorsanız en iyi adres: Primark. Bu mağaza öyle bir mağaza ki 8 Euroluk tişört görüp ‘hmmmmm pahalı’ tribine giriyorsunuz çünkü ortalama olarak 3 Euro’ya yüzlerce tişört var. Mesela ben 1 Euroya terlik (ciddiyim), 10 Euroya da devasa bir seyahat makyaj çantası aldım. Giyim kuşam aksesuar her şey var. Muhtemelen beş yıkamaya pijama olacak şeyler olabilir (aldığım tişörtleri iki üç kere yıkadım hala kullanılacak durumdalar) ama çeşitlilik için gezilebilir bence. Aklınızda bulunsun, Alexanderplatz’da mağazası var. 

Bir de Berlin’de nedense çok fazla alışveriş merkezi var, bizler gibi alışveriş merkezlerinden bıkmış insanlara çok da hitap ettiğini düşünmesem de belki değişik şeyler bulabilme adına bir iki tanesi gezilebilir. 

Genel olarak alışveriş yapılabilecek yerler ise şunlar: 

Alexanderplatz (burada Alexa diye bir alışveriş merkezi var)

Kurfürstendamm (ve KaDeWe): Bu cadde de ana alışveriş caddelerinden biri. Her türlü mağazayı bulabilirsiniz, Hard Rock Cafe de burada. KaDeWe ise bir çeşit alışveriş merkezi (department store aslında ama Türkçe ne diyeceğimi bilemedim) Gucci, Dolce Gabbana, Calvin Klein gibi lüks markalar ağırlıklı ürünler satıyorlar. Asıl olay buranın en üst katındaki tatlılar bence. En üst katında gurme market ve yemek yiyebileceğiniz yerler var, ben 6-7 sene önce burada yediğim tartları unutamıyorum, dediğim gibi çok iyi tatlı yapıyorlar. 

Postdamer Platz Arkaden: Burayı yazıyor olmamın sebebi de Berlin’deki tek Forever21 mağazasının burada olması. Ku-Damm’daki kapanmış. 

BikiniBerlin: Yine bir alışveriş merkezi. Buranın çok bir özelliği yok aslında ama yazmamın sebebi 2 Euro vererek çalıştırabileceğiniz fotoğraf kabinleri. Biz aslında buraya alışveriş yapmak için değil marketten bir şeyler almak için girmiştik, ben bu tarz fotoğrafları çok sevdiğim ve çok güzel anı olduğunu düşündüğüm için bu kabinleri çok seviyorum belki seveniniz vardır, buralara uğrarsınız diye not düşmek istedim. 

Friedrichstrasse: Bu cadde de Ku-Damm gibi ana alışveriş caddelerinden biri. Bolca mağaza ve cafe var. 

Notlar- kısa kısa 

  • Berlin, klasik bir Avrupa şehri değil, başta da söylediğim gibi kocaman bir metropol. Bunu göz önünde bulundurarak gezerseniz çok keyif alırsınız. 
  • Diğer Avrupa şehirlerine kıyasla burada hayat erken bitmiyor, her saat kalabalık, her saat yapacak bir şey var. 
  • Normalde Almanya, Hollanda gibi ülkelerde insanlar metro otobüs gibi toplu taşıma araçlarında kimsenin yanına pek oturmazlar, çoğu ayakta kalmayı tercih eder. Berlin’de ise durum farklı, İstanbul gibi, yarım kişilik yer bulsalar kendilerini oraya sıkıştıran insanlar var. 
  • Eğer insanları yargılama ve o ne yapmış bu ne giymiş gibi konuşmalar yapma huyunuz varsa (olmadığını umuyorum) Berlin’de çok şaşıracaksınız. Berlin bu konuda vizyon açan bir şehir. Dünyanın nasıl bir insan çeşitliliğine sahip olduğunun küçük bir örneği. Dedim ya, burada sınır yok. Mesela küçük ve sıradan bir örnek, biz metroda son derece normal giyimli bir amca gördük fakat ayaklarına yeşil ve kırmızı oje sürmüş, neden olmasın. 
  • Evinizi/otelinizi metroya yakın seçin diye tekrar belirtmek istiyorum, çünkü çok pratik ve geniş bir metro ağı var. 
  • Her ne kadar geçmişte kalmış olsa da Berlin, savaşın izlerini taşıyan bir şehir, öyle anlamlı sözler söylemek için de söylemiyorum bunu. Bir Cuma gecesi saat 1 civarında bulunduğumuz metro hattına erişimi kestiler, Alexanderplatz’a giden bütün hatların erişimi kesildi, bomba yüzünden diye açıklama yaptılar. Eve gidip internetten okuduğumda ise, bombanın inşaat çalışmalarında bulunduğunu ve İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma aktif bir bomba olduğunu öğrendim, hem de yüz kilolukmuş. Bir şekilde deaktive ettiler tabii ama Almanya’da bu durum sık sık yaşanıyormuş, haberin ayrıntılarını merak ederseniz buradan ulaşabilirsiniz.
  • Burada gece hayatı biraz garip. Beklemediğiniz yerlerden beklemediğiniz şeyler çıkabiliyor, veya aradığınız gece kulüplerinin kapıları GİRİLMEZ diye bantlanmış falan olabilir ama aslında orası kulübün girişidir mesela. İyi araştırın, öyle gezin. 
  • Normalde toplu taşıma araçlarında yemek ve içki tüketmek yasak. Ama Cuma veya Cumartesi akşamı metroya binerseniz herkesin elinde bira olduğunu görürsünüz. Yani aslında serbest değil ama herkes yaptığı için karışılmıyor, normal karşılanıyor diye düşünüyorum. 
  • Berlin’e yazın gidecekseniz, çok garip bir hava durumu ile karşılaşmanız mümkün. Serin olur diye gidip 33 dereceyi gördüm, ondan söylüyorum. Mesela bir gün öğlen 33 derece iken akşama doğru fırtına çıktı, devasa ağaçlar köklerinden söküldü ve restoran tabelaları havalarda uçuşuyordu. Buna karşı alabileceğiniz bir önlem tabii ki yok ama siz yine de yağmurluğunuzu getirin.
dedim size hava bir garip diye, abartmıyordum
  • Berlin, defalarca gidilecek ve her gittiğinizde yeni bir şey keşfedeceğiniz bir şehir.

Buralara kadar gelmişken Berlin Yeme İçme Rehberi’ne de bir göz atın, yemeden içmeden şehir gezilmez. İyi eğlenceler!

Bir Cevap Yazın