Yıl sonu değerlendirmesi epey hevesle ve keyifle yaptığım bir şey. Genel olarak eğer bir yerde kayıtlı değilse yaşadıklarımızı, anılarımızı unutmaya yatkınız, benim aklımdan silinip gider çoğu şey (instagram arşivlerimiz sağ olsun artık daha fazla anımızı görebiliyoruz tabii). Anılar bir yana, benim özellikle unutmak istemediklerim yıl içinde yaşadığım şeylerden öğrendiklerim, aldığım dersler oluyor. Eğer not almazsam bunları da umursamayıp geçebiliyorum. Bunları fark etmek, kendimi daha da geliştirmek, yaşadıklarıma farklı bir açıdan bakmak, vizyonumu açmak açısından çok yararlı oluyor. O yüzden yılın son haftası en sevdiğim aktivite, sakince oturup yılı değerlendirmek.

2019 yılı benim için çok güzeldi, aslında bir o kadar da karışık ve zorluydu, geçirdiğim en güzel, en bilinçli yıldı şimdiye kadar (the best is yet to come derim ben hep böyle güzel şeylerin ardından). Hem çok gezdim, hem hayatımda büyük değişiklikler oldu, hem hiç bilmediğim, daha önce hiç fark etmediğim şeyler öğrendim kendimle ilgili. Daha önce kendime itiraf edemediğim şeyleri kabullendim, yılın belli bir noktasından sonra hayat bana ilginç ve beklemediğim bir yol açtı ve ben de o yoldan yürümeye karar verdim, daha doğrusu o yola yöneldim diyelim, çünkü muhtemelen her şeyin çok başındayım. Aslında 2019 benim için başlangıç ve bitişlerin senesiydi, çok şeyi geride bıraktım, çok şeye en baştan başladım.
2019 yılını unutulmayacak bir sene yapan en büyük şeylerden biri, düzenli olarak yazmaya başlamam oldu. Blog yazma kararını aldığım bu yılda, vazgeçmeden yazdım ve yazmaya da devam ediyorum.
Bol bol gezme fırsatım oldu. Hem daha önce gittiğim yerlere gittim, hem hiç gitmediğim yerleri gördüm.
Aldığım en büyük ders insan ilişkileri üzerine oldu. ‘Sınır’ meselesi epey gündemimdeydi bu sene, karşıdakinin sınırlarına saygı duymak ve kendi sınırlarımı koymak konusunda epey bilinçlendim. Meğer daha önce bunu tam olarak hiç başaramamışım. Çoğu şeye başka bir açıdan bakmaya başladım, daha önce nasıl görememişim dediğim şeyleri fark ettim.
Genel olarak şöyle bir baktıysak, şimdi de üşenmeyip mevsim mevsim değerlendirelim sevgili 2019’u.
İçindekiler
2019 Kış
Ocak
Ocak ayını hep sevmişimdir. Genelde Ocak ayında benim aklıma değişik fikirler gelir. Ocak yılın ilk ayı diye bir şeylere başlamalıyım diye mi düşünüyorum, ne yapıyorum bilmiyorum ama bu birkaç senedir böyle. Bir gün evde kendi kendime liste yaparken (liste yapmayı çok sevdiğimi bilirsiniz, bilmiyorsanız da artık biliyorsunuz) bu sene izlediğim, okuduğum şeyleri yazayım da unutmayayım diye düşündüm. Sonra da dedim ki bunları aslında paylaşsam ne güzel olur. Sonra bilin bakalım aklıma ne geldi? Bildiniz: blog. Defter, fotoğraf falan yetmiyor hepsi dağılıyor ben en iyisi bir blog açayım, günlük gibi kullanırım, hem başka insanlar da okur faydalanır derken hemen kalkıp açtım bloğu. Ne yazacağımı, nasıl yazacağımı, nasıl kullanacağımı falan hiçbirini bilmiyordum, zamanla keşfediyor insan çoğu şeyde olduğu gibi. Yılın en önemli şeylerinden biri bu blog fikriydi anlayacağınız. Daha önce nasıl aklıma gelmemiş diye ara ara düşünüyorum, sonra da 2019’a bu yüzden tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Bir de bu ay bolca konser bileti aldım, en iyileri ise Infected Mushroom ve Sofi Tukker’dı. Bunların dışında bolca yemek yaptım, spor yaptım, bildiğimiz şeyler.
Şubat
Blog açılış tarihi Ocak olsa da, Şubat asıl yazmaya başladığım aydı.
Bu ay, daha önce hiç gitmediğim bir ülke ve şehir görme fırsatım oldu, aynı zamanda yıl boyunca yaptığım seyahatlerin de ilkiydi: Avusturya- Viyana. (gezi ve yeme içme rehberlerini merak ederseniz diye link vermeden tabii ki geçmiyorum.) Bloğa yazacağım düşüncesiyle yaptığım ilk seyahatti, gezebildiğim kadar detaylı gezdim, bol bol fotoğraf çektim.
İstanbul’da da boş zaman buldukça gezmeye devam ettim. İstanbul’da biraz kar yağdı ayın sonlarına doğru, senenin ilk ve son karıydı İstanbul için sanırım. Zaten hemen eridi.
Bu ay Viyana’dan döndükten sonra çalışma saatlerim de değişti, haftanın üç buçuk günü çalışmaya başladım ve bu da önümdeki geziler ve mekan denemeleri için çok iyi bir fırsat yaratmış oldu.



2019 İlkbahar
Mart
Mart ayının ilk yarısı kış olsa da, yazıyı mevsimlere ayırdığım için bu ayı komple ilkbahara dahil ediyorum. Mart ayında havaların çok soğuk olmaması nedeniyle İstanbul’da bir güzel gezme fırsatım oldu. İstanbul ile ilgili yazdığım yazıların fotoğraf çekimleri, mekan araştırmaları, defalarca denemeleri genelde bu ay yapıldı.

30 Mart’ta Zorlu PSM’de Sofi Tukker konserine gittik. Hem Sophie hem Tucker o kadar enerjik o kadar tatlılar ki, yaptıkları müzik de keyifli, sahne performansları da iyi. Mayıs 2020’de tekrar İstanbul’da olacaklar, haberiniz olsun, tam zıplamalık eğlenmelik konser.

Nisan
Nisan ayında on sekiz yaşımdan beri dinlediğim ve şu anki müzik zevkimin temelini oluşturan Infected Mushroom konseri vardı. Ocak ayında bu haberi aldığımda çok sevinmiştim, çünkü on yıldır dinliyor olmama rağmen bir türlü konserlerine gitmek fırsat olmamıştı ve epeydir de Türkiye’ye gelmiyorlardı. Konser 13 Nisan’da Life Park’taydı, öyle yağmurlu bir güne denk gelmişti ki konser alanı tamamen çamur içindeydi bir saatten sonra. Yine de giydik yağmurlukları gittik tabii ki. Benim için nostaljik anlardı, çok keyifliydi. Bu arada bu kez DJ set değil, Retro Live Band olarak Haziran 2020’de yine İstanbul’da olacaklar, muhtemelen ben de orada olacağım.



Nisan ayında havaların güzelleşmesiyle birlikte mekan keşifleri, İstanbul gezileri yapmaya devam ettim, hatta bu gezilerin asıl sezonu Nisan- Mayıstır zaten. Bir de bu ay o kadar çok sağlıklı tarif ürettim ve sipariş hazırladım ki, iş dışında zamanımın çoğunu mutfakta geçirdim diyebilirim.
Mayıs
Mayıs ayının yirmisi doğum günüm. Hem doğum günlerimi, hem Mayıs ayının tatlı havasını hep sevmişimdir. Bu sene Mayıs ayının ilk iki haftası İstanbul’da normalden serin geçti, çok keyifliydi. Bu ay ilk kez Gaziantep’i ziyaret etme fırsatım oldu. Gaziantep mutfağının güzel olduğunu zaten biliriz ama yerinde yemek bambaşka bir şey, iki-üç günde tonla şey yedim ve hiçbirine ‘fena değildi’ bile diyemiyorum, hepsi harikaydı (mumbar dolması hariç). Özellikle KATMER denen şeyle bugüne kadar tanışmamış olmak bir hata… Detayları merak ediyorsanız gezi rehberi burada, yeme içme rehberi de şurada.


Dediğim gibi, Mayıs ayında yirmi sekiz yaşımı bitirdim, sonra oturdum bir düşündüm, on yılda neler oldu, neler değişti, neler aynı kaldı diye. Sonra da sakin bir iş gününde, öğrencilerimin gelmemesini fırsata çevirerek 28. yaş diye bir yazı yazdım.

Mayıs ayının yirmi dokuzunda Ankara’ya gittim, dokuz- on gün kadar kaldım. Ankara’yı bolca gezdim, yepyeni mekanlar denedim, eskiden sık sık gittiğim mekanlara tekrar tekrar gittim. Kardeşimle ve ailemle epey vakit geçirme fırsatım oldu.
2019 Yaz
Haziran
Haziran ayı Ankara’da başladı. İkinci haftası İstanbul’a döndüm. Bolca sulu boya yaptım bu ay. En çok gezdiğim aylardan biri oldu, ayın ortalarında Berlin’e gittim, sonra da Prag’a geçtim. Berlin’e daha önce gitmiştim fakat Prag’a ilk kez gittim (detaylar için bkz. Berlin Gezi Rehberi, Berlin Yeme İçme Rehberi, Prag Gezi Rehberi, Prag Yeme İçme Rehberi). Her iki şehir de çok sıcaktı, otuz- otuz beş derecelerde gezdik. Dönünce İstanbul’da da epey gezdim (genel olarak yıl boyunca İstanbul’da her fırsatta gezdiğimi de bu yazıyı tekrar okuyunca daha iyi anladım).








Temmuz
Temmuz ayını komple İstanbul’da geçirdim, arada dışarı çıkıyor olsam da genelde evde geçti sıcaklardan dolayı. Bolca ev keyfi yaptım, sulu boya yaptım, okudum, yazdım, çizdim. Aslında fizik tedavi için Temmuz ayında Ankara’ya gitmeyi planlıyordum ama Ağustos ayına erteledim. Bir de Eylül ayında yapacağım yeni seyahat için bilet aldım, planlar yaptım. Oldukça sakin bir aydı genel olarak.

Ağustos
Evet, işler tam olarak burada karışmaya başlıyor. Ağustos ayı sakince başladı, ayın ilk haftası İstanbul’daydım. Fransa seyahatim için vizeye Ankara’dan başvurmam gerekti, aynı zamanda da bahsettiğim gibi fizik tedaviye gidecektim, bu nedenlerle Ağustos ayının sonuna kadar Ankara’da kalıp, Eylül’de İstanbul’a dönüp oradan Paris’e gitmeyi planlıyordum. Döndüğümde de işe devam edecektim. Tabii bazen hayat sizi bambaşka şeylerle karşılaştırıyor ve planlarınızı öyle her seferinde istediğiniz gibi uygulayamayabiliyorsunuz.
Ağustos ayının ilk haftası bitince planladığım gibi Ankara’ya geldim, vize başvurumu yaptım (sonucunda bir yıllık vizem oldu, tekrar hatırlayıp keyifleneyim diye yazıyorum bunu da). Sonrasında gelişen birtakım beklenmedik olaylar, farkındalıklar, kendime itiraflar derken, bir süredir kötü giden ilişkimi kesin olarak bitirdim. Aslında ilişkinin kötü gittiğini ve yakın zamanda biteceğini bilirsiniz ama yine de bu karardan kaçarsınız, ertelersiniz ya, işte öyle bir durumdu bu. Bazen işin içinde kendiniz varsanız objektif bakmak o kadar da kolay olmuyor, dışarıdan bakabilmeyi başardığınızda ise aslında bildiğiniz ama bildiğinizi reddettiğiniz çok fazla şey görüyorsunuz.
İlişkiyi bitirme sürecim hiç de kolay olmadı. Hislerimin bittiği, ilişkiyi hiçbir şekilde daha fazla sürdüremeyeceğim konusunda çok emindim, o konuda hiç sıkıntı çekmedim. Sürecin zor olmasının en büyük sebebi bu kararın çok fazla değişikliğe yol açacak olmasıydı. Tek bir karar aynı zamanda ev değiştirmek, belki kedimi arkamda bırakmak, belki de işimden istifa etmek anlamına gelecekti. Gerçekten de hepsini yapmam gerekti, yaptım da. Zaman zaman epey cesur olabiliyorum, sonradan baktığımda bunun ani bir karar olmadığından da emin oldum zaten, ciddi kararları genelde aniden almam, öncesinde epey bir değerlendirme süreci olur. Bir diğer konu da küçüklüğümden beri önceliğim kendimdir ve sırf başkaları mutlu olsun diye kendi mutluluğumu ikinci plana hiç atmadım, çünkü hep söylerim kendini mutlu edemeyen başkalarını hiç edemez, yine de başkaları konusunda ‘üzülürlerse üzülsünler bana ne’ diyemiyorum, eğer birinin üzülmesinde benim de rolüm varsa ister istemez ben de bir şekilde üzülmüş oluyorum. Zor olmasının ikinci nedeni de buydu. Kimi zaman çok katı bir insan olsam da insanları üzme konusunda biraz fazla duyarlıyım. Yine de ne olursa olsun, kendi mutluluğumu önceliğim yapmak doğru karar.
Bazı gerçekleri görmemeyi seçince insan kendine boşuna acı çektiriyor. İki insanın frekansı değişince bir arada kalmanın imkanı olmuyor, bunu kabul etmek, bırakmayı bilmek kolay şeyler değil. İyisiyle kötüsüyle yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmama geleneğini bozmuyorum. Her şeyden ders alıyoruz, öğreniyoruz. Bunları yaşamasaydım şimdiki ilişki anlayışıma sahip olmayacaktım. Ders almamı sağlayan, bir şeyler öğrenmemi sağlayıp hayatımda görevini tamamlayan, benim de bir şeyler öğreterek hayatlarında görevimi tamamladığım herkese teşekkürler. Bir de, bunu genelde unutuyoruz: ‘sizin olan size gelir’.
Kararımın yaşamıma getireceği şeyleri bilmemenin stresiyle, Ağustos ayında ne doğru düzgün bir kitap okuyabildim, ne doğru düzgün yazı yazabildim. İş ve taşınma meselesi yüzünden kafam öyle dağınıktı ki, bana iyi gelen birkaç şey vardı, bunlardan en önemlisi spordu. Her gün spora gidiyordum, yoğun tempolu kardiyolar, direnç egzersizleri, oraya buraya koş derken tüm negatifimi atıyordum. Bir de müzik tabii. Ağustos ayında normalde dinlediğimden çok daha fazla müzik dinledim. Bir diğer iyi gelen şey de sevdiğim insanlardı. Bu karışık ayda yanımda olan herkese teşekkürler, bilerek veya bilmeden çok iyi geldiler bana.
Yaz mevsimini bu şekilde bitirdim, hayatımda ilk kez yaz mevsimini sevdiğim yıl olarak da aklımda kalacak bu sene. Aslında değişim karşısında ben hafif huzursuzlukla birlikte heyecanlı da olurum, çünkü değişim yepyeni fırsatlar demektir. Değişme zamanı gelmiş şeylerin önünde duramıyor insan.

2019 Sohbahar
Eylül
Ağustos ayında karışan işler bu ayın ortasına kadar tam olarak durulmadı. Fizik tedavi seansları yüzünden Eylül ayının ortasına kadar Ankara’da kaldım, asıl planım Eylül’ün başında İstanbul’a dönmekti fakat olmadı. Eylül ayında yapmam gereken çok şey vardı aslında, taşınmam gerekiyordu, önümde pek de kısa olmayan bir seyahat vardı ve ben daha oturup onu planlayamamıştım bile. Bu kadar işin arasına bir de Captain Hook ve Astrix konseri vardı, gidecek miydim gitmeyecek miydim emin değilim falan derken tabii ki biletimi aldım. İyi ki de gitmişim, Captain Hook ve Astrix kaçırılır mı, bu bir seçenek bile olmamalı (detaylar burada).

Konserden iki-üç gün sonra eşyalarımı Ankara’ya gönderilmek üzere toparladım. Nerede yaşayacağım, işten ayrılıp ayrılmayacağım konusu hala tam olarak belli değildi, o sırada belli oldu: işten ayrılıp Ankara’ya dönme kararı aldım.
Eşyalarımı toparlarken Paris- Brüksel seyahatim için bavul yaptım fakat bavul öyle bir karmaşada yapıldı ki içinde gerekli şeyler yoktu, yetmezmiş gibi de gereksiz şeylerle doldurmuşum o dağınıklıkta. Mesela yağmurluk almamışım ama fosforlu atlet falan koymuşum, o derece anlamlı bir bavul olmuş.




Eşyaları yolladım, evden ayrıldım, bir gün boyunca İstanbul’da gezerek kafamı boşalttım, sonra da Paris’e doğru yola çıktım, oradan Brüksel’e geçtim. (detaylar: Paris gezi notları, Paris yeme içme notları, Brüksel gezi notları, Brüksel yeme içme notları, Amsterdam notları, sevgiler.)

Ekim
Hem fiziksel hem psikolojik açıdan oldukça yoğun geçen iki ayın sonunda, seyahat sonrası Ankara’ya döndüm. Belirli şeyler halledildiği için biraz da olsa rahatlamıştım. Yoğun tempoda spora devam ettim, bolca yazdım, bolca okudum, sakinleştim, odaklandım. Ekim ayında o kadar çok şeyin farkına vardım ki. Hem kendimle ilgili, hem yaşadıklarımla ilgili, hem hayatla ilgili. Nerede olmam gerektiğini tam olarak bilemesem de, nerede olmadığımı biliyordum artık.


Kasım
Kasım ayında beş günlük bir İstanbul ziyareti gerçekleştirdim. Aslında Claptone konseri vardı ama o bahane olmuştu, biraz gezmek istiyordum. Şansıma o kadar güzel bir havaya denk geldim ki, sabah akşam tişörtle gezdim de gezdim. Hem çok sevdiğim yerlere gittim, hem yeni mekanlar keşfettim her zaman yaptığım gibi. Ani taşınma kararımla geride bıraktığım çok sevgili arkadaşlarımı da bol bol görmüş oldum (Aslıcığıma konukseverliği için tekrar teşekkürler, Hilalciğime de öpücükler buradan). Mekan keşifleri dışında bir de İstanbul’da turist olduk, Topkapı, Ayasofya, Dolmabahçe derken epey gezdik. İstanbul o kadar güzel bir şehir ki. Özleyeceğim.



Yine Ağustos ayından beri ısrarla devam ettiğim tempomu bozmadım, sporumu ihmal etmedim.
Ve yılın son ayı: Aralık 2019
Ve geldik yılın son ayına. Aralık ayını hep neşeli bulmuşumdur, yılbaşı hazırlıkları, hediyeler, süsler derken birden bire geçer hep benim için. Bu sene de çabuk geçti Aralık, ama yılbaşı moduna bir türlü geçemedim. Bıkmışımdır belki de, bilmiyorum. Belki de bu sene o kadar çok şey oldu ki zaman algım şaştı biraz. Yine de heyecanlıyım, yepyeni bir yıla giriyoruz.
Yıl bitmeden Ghost Rider, Vini Vici ve Whiteno1se’u İstanbul’da dinleme şansım oldu. Çok çok keyifli bir hafta sonu geçirdik, parti de çok iyiydi (demek detayları merak ediyorsunuz, sizi şöyle alalım).

Özetle…
- Blog başlattım.
- Altı ülke, sekiz şehir gezdim.
- Bol bol müzik keşfettim.
- Sofi Tukker, Infected Mushroom, Astrix, Captain Hook, Ghost Rider, Vini Vici gibi isimleri sahnede izleme fırsatı buldum.
- Şehir değiştirdim.
- Birçok şeyi geride bırakırken, birçok yeni fırsata yer açtım.
- Kendimle ilgili bilmediğim çok şey öğrendim.
- Bizim olmayanı ne yaparsak yapalım elimizde tutamayacağımızı, bizim olanın da ne olursa olsun bir yol bulup bize geleceğine inandım.
- Spor salonuna tekrar yazıldım (bir süredir evde sürdürdüğüm bir spor rutinim vardı bundan önce).
Birtakım dersler
Öğrendiğim en büyük şey, yazının başında da bahsettiğim gibi insan ilişkileri üzerine oldu. Sınır kavramı konusunda, yalnızlık konusunda, sevgi konusunda fikirlerim çok değişti. Saygının insan ilişkilerinde en önemli şey olduğunu tekrar tekrar gözlemledim. Yitirilen saygının geri gelmeyeceğini, saygının olmadığı yerde sevginin de olamayacağını tekrar gördüm.
Eğer bir insanla birbirinize katacak bir şeyiniz kalmamışsa o ilişki bir şekilde geri dönüşü olmamak üzere bitiyor. Aynı mantıkla, bir insanla bağınız kopmamışsa, karşılıklı birbirinize katacağınız bir şeyler varsa, hayat ne yapıp edip sizi bir araya getiriyor.
Biz ne kadar kafaya takarsak takalım, bir süre sonra her şey düzeliyor ve geriye dönüp baktığımızda kafaya taktığımız şeylerin bir önemi olmuyor. O yüzden fazla takılmamak lazım.
Sporun hayatımda nasıl bir yeri olduğunu da kendime kanıtlamış oldum. Mümkün olduğunca düzenli spor alışkanlığımı devam ettirmem gerektiğinden, bu konuda üşengeçlik veya bahanelerin hayatımda yeri olmaması gerektiğinden emin oldum.
Bize nasıl davranılmasını istiyorsak insanlara öyle davranmamız gerektiği de yılın başka bir dersiydi. Yine bildiğim, ama kanıtlarla tekrar gördüğüm şeylerden biriydi.
Rutin sevdiğim kadar, heyecan ve hareket sevdiğimi de tekrar hatırladım.
Tek başıma zaman geçirmemin gerekliliğini, içe dönük bir insan olmasam da tek başıma şarj olmam gerektiği zamanlar olduğunu ve bunu ne kadar sevdiğimi tekrar fark ettim.
Fazla eşyanın yük olduğunu, etrafımdaki şeylerin az, işlevsel ve estetik olmasından hoşlandığımı fark ettim. Minimalizm, 2020 hedeflerimden biri olacak.
En büyük ilgi alanlarımdan birini keşfettim: insanlar. Çocukluktan beri psikoloji, psikiyatri ve beyin ile ilgili şeyler okumayı severim fakat bu senenin farkındalığı bir başka oldu. Hem insanları, hem insanları gözlemlemeyi seviyorum.
Sevgi kavramı hayatımda şekil değiştirdi, sevginin her şeyin özü olduğuna tekrar ve gerçekten inanmaya başladım.
Hiçbir konuda aşırılıktan hoşlanmadığımı da öğrendim. Denge çok önemli bir şey.
Kontrol edemeyeceğimiz şeyleri akışına bırakmanın bir insanın hayatında yapabileceği en mantıklı şeylerden biri olduğunu öğrendim. Hiçbirimiz tam olarak yapamıyoruz bunu belki, ama olduğu kadar. Akışa güvenmek insana huzur veriyor.
Hayatımızdaki insanlar bizim birer yansımamız. Karşılaştıysak bize öğretecek bir şeyi vardır, bizim de ona öğretecek bir şeyimiz vardır. Görmeyi, dinlemeyi bilmek gerek.
Yazmak ve insanlarla bir şeyler paylaşmak da bu senenin en güzel şeylerinden biriydi. İkisini de sevdiğimi az çok biliyor olsam da, bu kadarını bilmiyordum.
Son
On iki ay için ayrı ayrı şarkı seçtim, liste yaptım. Bazı şarkılar o ayın bana ifade ettikleri, bazıları da o aylar içinde en çok dinlediklerim. Aslında o kadar çok şarkı var ki bu listeye eklenecek, özellikle uzatmak istemedim, ay başına 2-3 şarkı ile kısıtladım. Buyrun liste:
2019 benim için bitişlerin ve başlangıçların senesiydi. Aslında bitişler de bir şeylerin başlangıcıdır, o yüzden direkt başlangıçlar senesiydi demeyi tercih ederim. Sevgili 2019, maddi manevi bana getirdiklerin, kattıkların için sana ne kadar teşekkür etsem az. Anılarımda hep ‘harika bir yıl’ olarak kalacaksın. 2020, seni heyecanla bekliyorum.
Sevgiler, Elvan