Click here for the English version.
Bir hafta boyunca düşüneceğiniz en önemli şeyin hangi sahnede hangi dj’i dinleyeceğiniz olduğu, dışarıdan kimse ile haberleşemeyeceğiniz, içerideki neredeyse herkesin son derece güler yüzlü ve tatlı olduğu, müziğin gün içinde tek bir dakika bile durmadığı, sınırların olmadığı otuz bin kişilik bir yerde bulunmak ister misiniz? Öyleyse buyrun, sizi Ozora’ya alalım, beni izleyin, gidiyoruz.
Ozora, bizim aslında 2020 yılında gitmeye niyetlendiğimiz bir festivaldi. Biletler her sene ocak- şubat gibi satışa çıkıyor, (şuradan bakabilirsiniz) biz de tabii dünyanın başına geleceklerden habersiz, euro 6 iken biletleri almışız, heyecanla festival bekliyoruz. Derken neler oldu hepimiz biliyoruz şimdi bir kez daha bundan bahsetmeyelim. 2021’de belki yapılır diye düşündük olmadı, 2022’de sonunda iki buçuk yıl önce biletlerini aldığımız Ozora’mıza kavuştuk.

Ozora, Macaristan’da bu yıl yirmi birincisi düzenlenen, adını bulunduğu yer olan Ozora’dan alan, otuz binden fazla kişilik kapasitesi olan bir psychedelic trance festivali, Boom Festival ile birlikte Avrupa’nın en iyilerinden olarak gösteriliyor. Psychedelic trance müziğe aşina değilseniz sizi şöyle alalım, başlangıç seviyesinde, dinleyeni çok da yormayan bir listem var. Bu arada festivale katılma niyetinde iseniz baştan bunu konuşmakta fayda var: chill sahneler olmakla birlikte (bütün sahneleri yazıda birazdan detaylandıracağım) bir miktar psy-trance’e kendinizi alıştırsanız iyi edersiniz, çünkü festival boyunca kaçınmak imkansız- ki benim gibiler bu yüzden seviyor zaten böyle festivalleri. Aklınızda olsun, müzik hiç ama hiç durmuyor. Gelin şimdi sırayla her şeyi tek tek detaylandıralım.
Ozora Ne Zaman?
Festival, her sene ağustos ayının ilk haftası yapılıyor genellikle, temmuz sonu- ağustos başını birleştirdikleri de oluyor.
Ozora Kaç Gün Sürüyor?
Ozora, toplam yedi gün sürüyor olsa da konaklama için festival alanının kapıları iki üç gün önceden açılıyor, festival alanından çıkışınız da festival bittikten sonraki güne kadar serbest. Zaten ilk gün gitmek çok iyi bir fikir değil çünkü herkes önceden gelmiş ve kamp yerleri dolmuş oluyor, en az bir gün önceden gidip yerleşmek gerekli.
Ozora’ya Nasıl Gidilir?
Ozora’ya gitmek için Türkiye’den Budapeşte’ye uçmanız gerekiyor. İstanbul- Budapeşte arası 1 saat 45 dakika sürüyor, gayet kısa bir uçuş. Hem Türk Hava Yolları’nın, hem de Pegasus’un Budapeşte’ye uçuşları mevcut. Hazır buralara gelmişken araya bir Budapeşte gezisi de sıkıştırabilirsiniz benim gibi, ama dikkat yine de kendinizi fazla yormayın çünkü Ozora’da zaten yorulacaksınız.
Budapeşte’den Ozora’ya gitmek için iki seçeneğiniz var:
- Budapeşte Havaalanı’ndan kalkan Ozora otobüsleri. Bu otobüsler sizi festival kapısına kadar getiriyor, fiyatı 40 euro. Kapıda bırakıyorlar ve alanın içine eşyalarınızla sizin yürümeniz gerekiyor (kulağa kolay gelse de alan DEV, o yüzden sıcakta zorlayıcı olabilir).
- Araba veya karavan kiralamak. Bu seçenek tabii ki çok daha konforlu, burada da dikkat etmeniz gereken şey arabanızı Budapeşte’ye gelmeden epey önce kiralamak- ki hem fiyatı daha uygun olsun hem de son an sürprizi çıkmasın. Arabada ile hem kamp yapacağınız alana kadar gidebilirsiniz, hem de eşyalarınızın bir kısmını arabada bırakabilirsiniz- bu da festival süresince büyük kolaylık sağlıyor.

Ozora’da Konaklama
Ozora’da konaklamak için herhangi bir airbnb, otel, ev vs yok. Kendi getirdiğiniz çadırınızda konaklıyorsunuz. Eğer daha lüks bir konaklama isterseniz yukarıda bahsettiğim gibi karavan kiralayabilirsiniz, işiniz oldukça kolaylaşır. Alanda kamp yapabileceğiniz çok fazla yer var, iyi yerler erkenden kapılıyor o yüzden festivalin açılış gününden en az bir gün önce gitmek gerekiyor. Çoluk çocuk aile ile giden epey fazla insan da oluyor, onların kamp alanları ayrı bir yerde, yine festival alanı içinde.
Çadır alanınızı seçerken göz önünde bulundurmakta fayda var:
- Sahnelere yakınlık: alan boyunca farklı noktalarda 5 tane sahne var. Aşırı yakında olmak demek çok ses gelmesi demek, uzak olmak demek çok yürümek demek.
- Tuvalet ve duşlara yakınlık: Size en yakın tuvalet ve duşun neresi olduğuna bir göz atmak iyi bir fikir olabilir, duş yakınlığı çok önemli olmasa da (günde 1 kez gidiyorsunuz çünkü) tuvalete çok uzak olmamak iyi bir seçim.
- Yokuş: bazı alanlar epey eğimli, öyle bir yere yerleşirseniz uyuyamayabilirsiniz.
- Alanın ağaçlı olması: eğer hiç ağaç olmayan tamamen açık bir alana yerleşirseniz, güneş tepenizde sizi sıcaktan uyandıracak demektir. O yüzden ağaç altı, hem de örtü, sandalye, hamak vs atabileceğiniz yerlere bakmak iyi bir fikir.


Protip: Çadırınızı gün batmadan kurun, karanlıkta hiçbir yerde ışık olmadığı için her şey çok zorlaşıyor. Kendiniz ışık yakıp çadır kurarsanız da böcekleri çekersiniz.
Protip 2: Geceleri buz. Mutlaka bir battaniye, uyku tulumu, kalın bir kazak vs alın yanınıza.
Ozora’da Yeme İçme Meselesi
Geldik buralara kadar, sekiz gün de buradayız, peki ne yiyeceğiz? Benim festival konusundaki ilk sorum buydu mesela, yemeğe verdiğim önemi bilirsiniz. Benim gibi olun olmayın, size bu konuda süper haberlerim var: Ozora’da yemek çok çok iyi. Falafelden (ki burada yediğim falafel bugüne kadar yediklerimin en iyilerindendi) vegan Hint yemeklerine, guacamoleden Macar yemeklerine, açai bowllardan mango püreli chia pudinglere kadar her şey var. Bizim favorimiz ne yediğimizi asla bilmediğimiz vegan Hint yemekleri yapan Astral Food’du, her gün başka çeşit yemekler yapıyorlar ve bir tabakta dört farklı çeşit lezzetli şey oluyor (chia ve tapioca puding de burada, ayrıca satıyorlar). Bir de greek salad ve meyve salatası satan bir yer vardı, o sıcakta salatalar ferah ferah harika gidiyordu. Üçüncü dalga kahveci de var, espressosundan badem sütlü iced lattesine kadar gerçekten isteyebileceğiniz her şey var. Genelde plant-based mutfaklar, ama et ürünleri de var. Seveceğiniz bir şey mutlaka çıkacaktır.



Yemeklerle ilgili genelde aklınızda bulunması gereken şey şu: yemek istediğiniz an o yemeğe ulaşmak biraz zaman alıyor çünkü neredeyse her zaman her şeyin önünde çok sıra oluyor. O yüzden gün içinde çantaya atıştıracak bir şeyler atmanız iyi bir fikir olabilir, ya da açlıktan bayılacak hale gelmeden yemek için sıraya girebilirsiniz, nasıl olsa yiyeceğim alayım da kenarda dursun diyerek. Bir diğer seçenek ise canınızın istediği şeyi almak yerine o an nerede az sıra varsa oradan yemek, nasıl olsa çoğu şey çok güzel o yüzden festival boyunca ben birkaç kez böyle yaptım çok aç olduğum zamanlarda.
Alanda ayrıca minik bir market (bitkisel süt gibi şeyler bulabilirsiniz) ve de manav var. O yüzden eğer karavanınız ve yemek yapabilecek bir alanınız varsa bu iki dükkandan bir şeyler almak çok mantıklı, veya sadece atıştırmalık da bir şeyler alabilirsiniz. Bizim çadırlarımızın yanında kalabalık bir İtalyan ekip vardı, gündüzleri karavanlarında niyokki, pizza falan yapıyorlardı hani öyle düşünün (pizzalarından yedim acayip lezzetliydi).
Bir de iki- üç kahvaltıyı alana inip sıra beklemek yerine kendimiz hazırladık, ben yanımda karton bardak, kaşık ve de fındık sütü, granola, kuruyemiş ekibiyle gezdiğim için çok da kolay oldu. Bozulmayacak yiyecekleri yanınızda taşımak da bir seçenek (hatta atın arabaya dursun, elbet yeniyor).
Canınız herhangi bir an yemek yemek istemezse veya bir şekilde sıra vs yemek yemeyi atlamış bulursanız kendinizi, yanınızda ekstra vitaminler olması da besinsiz kalmamanız açısından iyi bir fikir. Çünkü fark etmeyeceksiniz ama harcadığınız enerji inanılmaz, kamp koşulları yüzünden de vücudunuza alışmadığı bir şey yaptırıyorsunuz. Yemeyi, vitamini, suyu ihmal etmeyin.
Ozora Biletleri Ne Kadar, Ozora Pahalı mı?
Ozora biletlerinin fiyatları aldığınız zamana göre değişiyor, şuradan detaylara bakabilirsiniz. Günlük bilet diye bir şey yok, festival alanına girebilmek için tek bir bilet var. Bu arada her zaman kapıda bilet kalmayabiliyor o yüzden bilet alacaksanız ocak-şubat aylarında biletler çıktığı an almalısınız, sonra bulamayabiliyorsunuz. Bir de kapıda sınırlı sayıda satıyorlar, oralara kadar gidip bilet işini riske atmaya ne gerek var.
Yemek meselesine gelince. Kokteyl 10 euro, bira 3 euro, kahve 4 euro, su için birçok water point var oralardan şişenizi doldurabilirsiniz, ücretsiz. Doyurucu bir yemek 10 Euro civarında, chia puding 4, granola 6, salatalar 8 euro. Ben her ne kadar günde iki öğünle beslenen biri olsam da orada harcadığımız inanılmaz miktarda enerji sonucu üç kez yemek yediğim zamanlar oldu. Siz orada üç öğün yiyecekseniz günlük harcamanızı 30-50 euro gibi fazladan düşünün ki rahat edin. Harcamayı azaltmak için tabii ki kendi kahvaltınızı kendiniz hazırlayabilirsiniz, bir de tabldot gibi ucuz yemeğin çıktığı bir yer de var oradan da yiyebilirsiniz. Yine de genel olarak çok ucuz olmadığı aklınızda olsun, bu dediğim sayılara göre ortalama bir hesap çıkarırsınız.

Bir de etrafta birçok shop var, oralardan da bir şeyler satın almak isterseniz 20-30 euroya şalvarlar ve üstler, 3-15 euro arasında güzel bileklikler, 20-30 euro arasında da çok güzel örtüler var. Daha bir dolu şey var da benim en çok ilgimi çekenler bunlar olmuştu, ikinci gün bana kocaman bir örtü aldık, rengarenk ve üzerine dev bir Ganesha var. Zaten yemeklerle aynı yerde shoplar hep, o yüzden giderseniz mutlaka denk geleceksiniz hepsine.
Ozora’da Gündüz
Ozora’da gündüz demek bol bol güneş demek, sıcak demek. Alanda öyle çok fazla gölge yer yok, kimi zaman yemek sıralarını (hatta çoğunlukla) güneş altında bekliyorsunuz, o yüzden güneş kremsiz, şapkasız çok da öyle ortalarda gezmemek iyi olabilir. Ozora Stage’de sizi bol bol suluyorlar, gerek itfaiye olsun gerek sürekli su sıkanlar olsun, arada bir ferahlıyorsunuz. Onun dışında ben Ozora’yı en çok golden hourlarda sevdim, hem yavaştan güneş battığı için yanmıyorsunuz, hem de hava tam kararmamış oluyor.



Ozora’da Gece
Ozora gecesi biraz zor, çünkü belirli bir saatten sonra buz gibi oldu hava biz oradayken. Ayrıca geceleri etrafta dolanmak da zor çünkü sahne veya yemek yerlerinin ışığı dışında ortalıkla pek ışık yok, kafa lambanız ve sweatshirtünüz en yakın arkadaşınız olacak geceleri. Bir de seçimlerinizi iyi yapmanız gerekiyor: gündüz mü partileyeceksiniz, gece mi? Parti deyince insanın aklına gece geliyor tabii ama gündüz sıcakta çok fazla uyuyamayacağınızı buradan hatırlatmak isterim, partinin alası gündüz de var hiç merak etmeyin. Yine de gün çok, siz ikisini de deneyip kendiniz karar verin hangisini daha çok sevdiğinize.





Ozora’da Duş ve Tuvalet Meselesi
Evet, geldik çok önemli bir konuya. Tamam eğleneceğiz dans edeceğiz de duş tuvalet ne olacak? Şimdi bu konu hakkında birkaç hayati bilgi verelim madem.
Tuvaletler alan içinde birçok yerde var, ve öyle sıra bekleme vs durumu olmuyor. Temiz mi derseniz, saat kaçta gittiğinize göre değişir diyebilirim. Belirli bir saate kadar düzenli temizliyorlar (sanırım saat başıydı) ama geceleri haliyle öyle saat başı temizlenmiyor. Temizledikleri zaman tuvalet kağıdı da koyuyorlar ama o tuvalet kağıtları üç dakikada falan yok oluyor, o yüzden size tavsiyem yanınızda taşıyacağınız mini çantada şunlar olsun: kağıt sabun (dünyanın en iyi icadı olabilir), tuvalet kağıdı veya mendil bir şey, minik dezenfektan. Gün içinde sürekli kalkıp elinizi yıkamaya gitmek istemezseniz (bazen tam da dans ederken bu çok zor geliyor) mini bir dezenfektanla olayı çözebilirsiniz. Tuvalet sonrası için de kağıt sabun her şeyi çözecektir.


Duş konusu biraz enteresan, hangi saatte giderseniz gidin duşta en az yarım saatlik bir sıra oluyor ve su buz gibi. Hani öyle soğuk ki, kışın o suyu serin diye içmeyebilirsiniz bile, öyle diyeyim. Sıcakta güneş altında sıra beklediğiniz için soğuk duş iyi geliyor diyebilirdim ama hayır o kadar soğuk duş çok da iyi gelmiyor….. Biz hiç yapmadık ama şöyle bir şey yapabilirsiniz: beş litrelik bir şişe alıp, su ile doldurup sıra beklerken güneşte bekletebilirsiniz hızlıca ısınıyor zaten. En azından bir miktar ılık suyunuz olmuş olur, bizim gibi buz suda yıkanmazsınız. Duşa giderken havlunuzu, terliğinizi, şampuanınızı vs almayı da unutmayın.
Ozora’da Telefon ve İnternet Meselesi
Ozora’da telefon çekmiyor ve de internet yok diyerek bu konuyu hiç dolandırmadan kapatayım. Yemek yerlerinin orada priz var ama prizi ne yapacaksınız ki? Telefonun da tarlaların ilerilerinde çektiğine dair rivayetler var ama hiç denemedim. Sekiz gün boyunca telefonumu sadece ara ara video ve fotoğraf çekmek için kullandım, gitmeden önce şarj ettiğim powerbankimi de iki kez kullandım. Bir haftalık telefon detoksu gibi düşünün.
Sahneler
Evet, artık bir miktar(dan fazla) bilgi sahibi olduğunuza göre işin eğlence kısmına geçelim, sahneleri, müziği konuşalım.
Ozora Stage


Burası bpm’in hiç düşmediği, insanların sabah akşam çılgınca partilediği, benim de en sevdiğim djlerin neredeyse hep burada çıktığı ana sahne. Ana sahne, birinci gün saat sekiz buçukta açılış seremonisi ile açılıyor. Burada günün her saati binlerce insan görebilirsiniz, dans ediyor olabilirler, yemek yiyor olabilirler, hamakta yatıyor olabilirler. Yüksek tempo ve hareket arıyorsanız sizi buraya alalım. Astrix, Ace Ventura, Freedom Fighters gibi isimler bu sahnede çalıyor.
The Dome


Ozora Stage sonrası favorim olan the Dome, gündüzleri dinlenmek için harika bir yer. Görsel olarak da en güzel sahne burası olabilir. Gündüzleri daha downtempo şeyler çalıyor, belirli bir saatten sonra hareketleniyor zaman zaman. Sahnenin her yeri kum, o yüzden çıplak ayak gayet rahat dans edebilir, örtünüzü buraya serip kahvenizi kahvaltınızı burada yapıp dinlenebilirsiniz.
Pumpui

Pumpui biraz daha tekno stage gibi bir şey. Psytrance çaldıkları da oluyor ama genelde burada çalan müzik biraz daha gece kulübü havasında. Ayrıca pumpui, festivalin -2.gününden çalmaya başlayıp sonuna kadar hiç ara vermeden çalan tek sahne. Diğer sahnelerde gün içinde ufak molalar olsa da pumpui never stops.
Ambyss

Burası da yine chill stage, ama Dome’e göre daha da chill. Buraya gelip uyuyabilirsiniz mesela gayet rahat. Ya da ne bileyim alın matınızı yoga falan yapın. Bayağı chill bir yer Ambyss. Dome kadar alanı olmadığı için biraz da uzak olduğu için ben Dome’da takılmayı daha çok seviyordum, bir de buranın bazı yerleri güneşte kalıyor ama Dome komple gölge (tamam Elvancım anladık Dome’u çok sevdin).
Dragon Nest
Dragon Nest diğer sahnelere göre daha teatral bir sahne, genelde burada live bandler çalıyor. En az vakit geçirdiğim yer burası oldu, bir dahakine burayı biraz daha fazla keşfetmek için vakit ayıracağım.
Ozora’da Ne Giyilir?
Ozora’da giyebileceğiniz şeylerin ve yapabileceğiniz abartı makyajın herhangi bir sınırı bulunmuyor çünkü orada gerçekten de her şey normal. ‘Bunu nerede giyeceğim’ dediğiniz her türlü kıyafeti atın çantanıza gitsin. Zaten aklınızın almayacağı çeşitlilikte insan göreceksiniz orada. Ama şöyle bir sorun oluyor: çok sıcak. Ben de bir ton mayo, zincir, yok fosforlu aksesuarlı bilmem ne ile gitmeme rağmen gün içinde şort+crop ikilisi ile takılıyordum. Bir de herhangi bir yerde su içinde kalma ihtimalinizin yüksek olmasından dolayı (özellikle ana sahnede) ıslanırsa üzüleceğiniz bir şey giymeyin. Çamur olursa üzüleceğiniz bir şey de giymeyin. Yani kısacası abartının sınırı yok, ama gittiğinizde göreceksiniz en önemli şey de rahatlık. Bu ikisi arasında istediğiniz dengeyi siz bulun.


Makyaj konusuna gelince, benim parti makyajını nasıl sevdiğim ve tonla malzemem olduğu takipçilerim tarafından çok iyi bilinir, birçoğunu da yanımda götürdüm. Orada kaldığım süre boyunca altı gün herhangi bir makyaj yapmadım (sadece yüzüme sim sürüyordum) ama abartılı göz makyajı da taşlarla falan çok güzel oluyor, ama onun için de serin bir yerde düzgünce makyaj yapabilmek gerekiyor, çadırda falan makyaj yapmak imkansız, yapış yapış oluyorsunuz. En son gün dedim yeter artık yarın döneceğiz ben bu işi çözmeliyim. Gündüz yine sıfır makyaj yiyip içip eğlendikten sonra aldım bütün eşyaları arabaya, klimayı açtım ve istediğim gibi bir makyaj yapabildim. Yani şöyle düşünün, sıfır makyaj gezmek çok konforlu (en azından gündüzleri) ama günün ikinci yarısında parti ruhunu yakalamak adına serin bir yerde istediğiniz gibi de abartabilirsiniz.
Geceleri buz olduğu için (benim soğuğa toleransım çok azaldı bence yazcı olduktan sonra) battaniye, sweatshirt, uyku tulumu vs yanınızda olsun, özellikle gece partilemeye çıkıyorsanız belinize bağlayın bir sweatshirt öyle gidin ne olur ne olmaz, oralarda üşütmek istemezsiniz.
Ayakkabı meselesine de değinmek isterim, burada iki önemli mesele var: birincisi ayakkabınızın çok rahat olması, ikincisi de kirlenip bozulursa üzülmeyeceğiniz bir ayakkabı olması. Gün içinde terlikle gezmek daha keyifli fakat gece dans pistinde ben ayakkabı ile daha rahat ediyorum. İkisinden de alın yanınıza.
Ozora’da Müzik Dinleyip Dans Etmek Dışında Ne Yapabilirim?
Genel olarak gününüz bunları yaparken geçiyor haliyle ama bunun dışında aslında workshop area, healing area gibi yerler de mevcut. Mandala, kumaş boyama gibi workshoplara katılabilir, healing areada meditasyon, yoga yapabilir, isterseniz masaj yaptırabilirsiniz. İsterseniz chill stagelerin birinde örtünüzü serip gayet güzel uyuyabilirsiniz. Kimse kimseyi asla rahatsız etmiyor, keyfinize göre herhangi bir yere yayılıp dinlenmekten, uyumaktan falan çekinmeyin hiç. Bir de yapay bir göl var, orada yüzebiliyorsunuz ama güvenlik kuralları gereği aynı anda yüz kişi girip girenler yirmi dakika kalabiliyormuş falan, o yüzden kulağa o kadar da keyifli gelmiyor benim açımdan. Siz yine de şöyle bir bakın. Özetle burada bir hafta boyunca dans edebilir, müzik dinleyebilir, yoga yapabilir, workshoplara katılabilir, insanlarla tanışabilir ve güzel yemekler yiyebilirsiniz. Bir nevi detoks haftası.


Ozora Güvenli mi?
Bu kadar insanın olduğu, çadırlarda konakladığımız, sürekli parti yapılan bir yer güvenli mi diye soruyor insan ister istemez. Dışarıda bulunabileceğiniz herhangi bir yerden çok daha güvenli olduğunu söyleyebilirim. İnsanlar açısından zaten gerçekten kimse kimse ile ilgilenmiyor bile, yok gece dörtte tek başıma dolanıp çadıra gitsem nolur, yok sırt çantamı şöyle önüme doğru asayım yok bunu bıraksam alırlar mı gibi dertleriniz yok. Özellikle biz kadınların ‘o saatte orada tek başıma yürümesem mi’ ‘şunu şurada giymesem mi’ gibi dertlerini tamamen sıfırladığı için apayrı ütopik bir dünya.
Çanta ve eşya demişken: mutlaka yanınızdan ayırmadığınız bir bel çantanız olmalı. Bunu çalınır veya çalınmaz diye düşünmekten bağımsız olarak hep yanınızda taşıyın, telefon, pasaport ve para hep yanınızda olsun. Çadırları asla açık bırakmamak gerekiyor, çok değerli eşyalarınızı da (zaten en değerlileri para telefon pasaport yani) yanınızda taşıyın hep, olası bir ihtimale karşı. Çadırları karıştırmışlar çantaları dökmüşler gibi şeyler de duyabiliyorsunuz etraftan, bu konuda alabileceğiniz tek önlem alana çok değerli bir şey getirmemek ve en değerli şeylerinizi bel çantanızda taşımak, nolur nolmaz. Onun dışında benim ekstra çantam vardı (içinde mendil, poi, dezenfektan, kurabiye gibi alakasız şeylerin olduğu) onu orada burada bırakıyordum, başına bir şey gelmedi.

Sağlık kısmını düşünüyorsanız da acil durumlarda müdahale edebilmek için ambulans ve sağlık ekibi alanda sürekli hizmet veriyor.
Protip: Eşyalarınızın çalınmasından ziyade kaybolması çok kolay. O karmaşanın içinde insan neyi nereye koyduğunu bilemiyor. Gecenin bir saati dehşet içinde tuvaletlerde telefonunu arayan bir kız vardı mesela. Böyle şeyler olmaması için eşyalarınızı etrafta çok kurcalamayın ki düşmesinler, o karmaşada her şeyi her yerde bırakmak çok mümkün çünkü. Olabildiğince basit şeyler taşıyın ve ihtiyacınız olmadıkça hiçbirini çıkarmayın.
Festivale Nasıl Hazırlanabilirim?
Bilet zamanı geldiğinde bilet almak ve eşyalarınızı hazırlamak dışında üç çok önemli önerim olacak: spor yapın, iyi beslenin ve müzik dinleyin. Ciddiyim. Mesela seneye festivale gitmeyi hedefliyorsanız şimdiden spora başlayın gitsin, ya da en az altı ay öncesinden başlayın ama en az. Bir hafta boyunca ne kadar yorulacağınızı tahmin bile edemezsiniz, o yüzden vücudunuzun dayanıklılığını artırıp maraton gibi festivale hazırlanmak kendinize yapabileceğiniz en iyi şey. Az değil, sekiz günden bahsediyoruz.
Ozora eşya listesi
O zaman kamp hayatı için gerekliler listesi de yapalım ki konforunuz olabildiğince yüksek olsun.
- çadır
- mat veya şişme mat (şişme mat öneririm, bir hafta boyunca yerde yatmak çok zorlayabilir)
- yastık (kamp yastıkları da var ama minik yastık da olur)
- quick dry havlu
- bikini (duşlara giderken rahat oluyor)
- terlik
- kulak tıkacı ve uyku bandı (yirmi dört saat müzik var ve gece çadır alanında ışık vs olabiliyor. ben en ufak bir seste uyuyamayan biriyim ama buna rağmen etrafımdan çok da habersiz olmayayım diye kulak tıkacı ile uyumadım, ama hep yanımdalardı)
- kafa lambası+ pilleri
- bolca poşet
- ıslak mendil ve tuvalet kağıdı
- güneş kremi
- sinek kovucu krem (bu konuda da hiç sıkıntı yaşamadım kamp boyunca, hiç kullanmama bile gerek olmadı ama alın yanınıza dursun)
- powerbank
- ecza çantası (pamuk, baticon, gazlı bez, vitaminler, yara bandı, fucidin krem, makas, parol vs)

Yanınızdan ayırmamanız gereken şeyler
Festival boyunca yanınızda durması gereken birkaç şey var ve bu şeyler genelde gün içinde size birden fazla kez lazım oluyorlar.
- Değerli eşyalarınız: pasaport, telefon, para ve kredi kartı
- Temizlik malzemeleri: mendil, ıslak mendil, dezenfektan, kağıt sabun vb (musluklarda her zaman- hatta çoğu zaman- sabun bulamayacağınızı hatırlatırım)
- Örtünüz: bu çok önemli değil gibi görünse de hayati. Yere sereceğiniz bir örtü (ben oradan aldım rengarenk ve Ganeshalı, yukarıda bir yerde de anlattım) sizin eviniz gibi oluyor, evinizi yanınızda taşımak gibi düşünün. Örtünüzü serdiğiniz yer artık sizin, ister yayılın ister oturun müzik dinleyin ister yemek yiyin.
- termos- su şişesi: susuz kalmamak o kadar önemli ki, normalde içtiğinizin iki katı su içmek için elinizden geleni yapın burada. Su almak için de sürekli yemek sırasına giremeyeceğiniz için mutlaka termosunuz veya şişeniz olsun, water pointlerden doldurursunuz.
- akşam çıkıyorsanız sweatshirt: gece partisine doğru yol alıyorsanız sweatshirtünüzü de alın, gece donarak çadıra gitmeyin.
- kafa lambası: bu da inanılmaz önemli, gece asla hiçbir şeyi göremediğiniz noktalar oluyor. Telefon ışığına güvenmeyin, ellerinizi kullanmanız gereken durumlar olacaktır ve de telefon kolayca kaybolabilir.
Ekstra öneriler
Aslında yukarıda olabilecek her şeyi anlattığımı düşünüyorum, bundan sonrası size kalmış. En önemli şeyleri tekrar özetlemek gerekirse:
- Kesinlikle susuz kalmayın.
- Yemeğinize dikkat edin, aç kalmayın.
- En değerli eşyalarınızı yanınızdan ayırmayın.
- Mutlaka bir örtünüz olsun.
- Gündüz sıcakta uyumak zor, ona göre partinizi planlayın.
- Alanı olabildiğince keşfedin, yapacak şey hiç de az değil.
- Güneş kremsiz gezmeyin.
- Gece yanınıza ceket, sweatshirt vs alın.
- Eşyalarınıza sahip çıkın, kaybolmasınlar.
- Kafa lambanızı unutmayın.
Benim deneyimlerim
Size bütün önerileri, protipleri verdikten sonra biraz da kendi gözümden anlatayım. Aslında genel olarak ben ne kadar anlatsam da görmeden anlaşılabilecek bir deneyim olduğunu düşünmüyorum, bir de herkesin deneyimi kendi bakış açısından oluyor o yüzden gerçekten gidip görmek gerek.
Partileri, günübirlik festivalleri, konserleri çok sevdiğimi bilirsiniz fakat bu benim ilk büyük festival deneyimimdi, bir de gerçekten çok sağlam bir festival seçtim yani üç günlük festivaller de var fakat olmuşken tam olsun diyerek tam sekiz günlük bir deneyimin içinde buldum kendimi. Festival deneyimimin ilk olmasının yanında ilk kamp deneyimim aynı zamanda, lükslerini seven bir insan olduğum için ‘partimizi yapalım sonra da gidelim güzelce duşumuzu alıp uyuyalım’ modunda oldum hep- ki hala bunu seviyorum, o yüzden hiç kamp yapmaya yanaşmadım bugüne kadar.


Festival gerçekten alıştığınızın dışında, sınırları olmayan bir ortam ve çok eğleniyorsunuz. Ama bütün deneyimleriniz yüzde yüz olumlu olmuyor ve çok zorlandığınız anlar da oluyor. Mesela ben daha ilk gece çadır alanında öyle bir kayboldum ki, dedim yok yani bulamayacağım ben sahnelerden birine gidip mi yatsam. Yön duygum pek gelişmiş değildir ama buna rağmen araba hangi tarafta, çadır hangi tarafta farkındayım ve yine de asla bulamadım yarım saat, nerelere gittim geldim aynı çadır alanında. Hissettiğim dehşeti tahmin edersiniz. O gün ilk gün olduğu için bir de kendime belirlediğim yollar değişmiş, birkaç saat içinde yeni yeni çadırlar eklenmiş, her şey karmakarışık, üstüne bir de gece karanlığı derken gerçekten hiç de hoş olmayan bir yarım saat geçirdim, sonunda nasıl olduğunu bilmiyorum, bulmayı başardım.
Bunun dışında çadır hayatına alışık olmadığım için yapmam gereken şeyler kafamda otomatik hale gelmemişken (ayakkabıyla çadıra girme, ışık açık çadıra girme, çadırın iki fermuarını da kapat vs) bir ara çadırın iç fermuarını açık bırakıp dış fermuarını kapatıp gitmişim. Haliyle içeri böcek girmiş, çığlık atarak çadırdan çıktığım bir an yaşandı (sonra akıllandım, üç kere kontrol ediyordum iç fermuar kapalı mı diye). Dedim ben bu şekilde duramam, en iyisi çadırı boşaltıp silkeleyip her şeyi baştan yerleştireyim ki böcek falan varsa görürüm. Sonra tek tek her şeyi boşaltıp silkeledim, her yeri iyice aradım ve yeniden yerleştirdim. Bazen bazı anlarca hızlıca çözüm bulup uygulamaya geçmeniz gerekiyor.


Festivalin en iyi line up’ının olduğu cuma günü ise sabah uyandığımda hafiften midem bulanıyordu, dedim eyvah bitti festival benim için. Kendimi bilirim, nadiren hastalanırım ama bir hastalandığımda da bir hafta yatarım. O gün 44 dereceyi gördük, birkaç kez kustum, sonrasında toparladım ama Astrix’i yarı baygın halde çadırın ordan dinlemek zorunda kaldım kafamı kaldıramadığım için. Neyse, ertesi gün hiçbir şey yokmuş gibi sabah dörde kadar partileyebildim. Uzun uzun anlattım ama, aslında demek istediğim o bir hafta eğlenceli geçtiği kadar yorucu da geçiyor ve ufak tefek olumsuzluklar yaşayabiliyorsunuz.
Olumlu yönünden bakarsak, aslında festival sadece dans edip partilemek demek değil. Bir hafta boyunca günlük hayattan, rutininizden olabildiğince uzaklaşıyor ve kendinizi yepyeni bir deneyime açıyorsunuz. Bu yaşadığınız deneyim de sizin aslında zihninizi değiştiriyor, yeni bir bakış açısı kazandırıyor ve uzun vadede üzerinizde tahmin edemeyeceğiniz yerlerde olumlu etkileri oluyor. O yüzden böyle festivaller dans edip eğlenmekten çok daha fazlası bana göre. Ayrıca festivallerde siz neyi arıyorsanız onu buluyorsunuz, benim üzerinde uzun uzun düşündüğüm bir-iki şey vardı ve bir hafta boyunca farklı şekillerde karşıma bununla ilgili şeyler çıktı, veya ben öyle değerlendirdim. Aslında siz ne arıyorsanız, ne görmek istiyorsanız, nasıl algılıyorsanız o an gerçek olan o. Oradaki otuz bin kişi, o festivalin otuz bin farklı versiyonunu yaşıyor, herkes her şeyi kendi gerçekliği dahilinde algılıyor. Bunların yanında dans edip partileme kısmı tabii ki şahane, son gece ben o kadar eğlendim ve enerjim o kadar yüksekti ki, ana sahnede yapmadığım şov kalmadı neredeyse, bilirsiniz dans severim. Sonrasında da (gece particisi olmayan ben) son gece diye 02.00-04.00 arası Shpongle’ı da bekledim (Raja Ram ve Simon Posford yerine Shpongle’ın vokali Michele Adamson geldi ve sevdiğim bütün parçaları çaldı) iyi ki beklemişim, dinlediğim en güzel şeylerden biriydi. Konser bitince de sakince greek saladımı yiyip (Turgutcum uyumaya gitmişti ‘lazım olur’ diye bana salata bırakıp, gerçekten de gece sonunda harika oldu onu yiyip yatmak) suyumu içip sakince çadıra dönüp uyudum, ertesi sabah da Budapeşte’ye geçtik. Dans şovlarla, poilerle, durduk yere tanımadığım insanlarla kaynaştığım, bütün gece dans ettiğim, bol simli ve keyifli bir gecenin ötesinde sanırım hayatımda yaşadığım en güzel gecelerden biriydi. Ayrıca Turgutcuğuma tekrar bir teşekkür gitsin buradan, işimi acayip kolaylaştırdı festival boyunca, kendisinin üçüncü Ozora’sı olduğu için her şeyin çok farkındaydı.


İşte böyle, Ozora’ya giderseniz ne bekleyeceğinizi aşağı yukarı biliyorsunuz. Benim deneyimlerim bu şekildeydi, sizinki elbet farklı olacaktır ve ne yaşayacağınızı gitmeden tam olarak anlayabilmeniz mümkün değil. Benim de bir sonraki deneyimim bundan farklı olacaktır, kaç kere giderseniz o kadar farklı deneyimler yaşıyorsunuz, festival aynı olsa da siz aynı olmuyorsunuz çünkü.
Müziklere biraz aşina olmak isterseniz yine birkaç liste vereyim:
- başlangıç listesi, çok yormaz
- bu benim en sevdiğim çoğu parçanın olduğu, dinlemesi çok kolay olmayan bir liste.
- Bu da yine çok sevdiğim bir tür olan psy-chill, daha downtempo. Bakın bakalım sevecek misiniz.
Have a nice trip!