Brüksel (veya Belçika) dendiğinde sizin de aklınıza muhtemelen benimle aynı şeyler geliyordur: bira ve çikolata. Devamında da patates ve waffle. Genel olarak yeme içme meselesi bunlar etrafında dönüyor zaten, ama en az bunlar kadar güzel bir şeyi de es geçemeyiz: midye. Bunların hepsine tek tek değineceğiz.

Brüksel’in ‘bürokrasi şehri’ imajına rağmen gayet canlı bir gece hayatı var (bürokratlar eğlenemez mi neden böyle bir imaj yaratılmış, değil mi ama). Brüksel Gezi Rehberi’nde bahsettiğim gibi, burada yaşayan biriyle gezince (İremciğime buradan tekrar selamlar) nerede ne var, hangi barlar daha güzel, keşfetmeniz daha kolay ve hızlı oluyor, ben bazı yerleri o kadar sevdim ki yaşadığım yerde olsa kesin müdavimi olurdum.
O zaman hadi başlayalım, Brüksel’de neler yenirmiş, nerelerde bira içilirmiş öğrenelim.
İçindekiler
Belçika Lezzetleri
Çikolata
Çikolata son derece ciddi bir konu. Buraya gelip de çikolata almamak/yememek fikir olarak bile garip, zaten böyle bir şeye kalkışmazsınız diye düşünüyorum, alerjiniz falan yoksa tabii. Çikolata konusunun ciddi olmasının sebebi de şu: turistik bölgelerde bolca dandik çikolata dükkanı var. Gerçekten dandikler mi diye sizin için test ettim, onayladım: gerçekten dandikler. O zaman şöyle yapıyoruz, ‘GURME ÇİKOLATA’, ‘GERÇEK BELÇİKA ÇİKOLATASI’ gibi adından turistik tuzak akan dükkanları geçiyoruz, asıl kaliteli çikolatalara geliyoruz, ben sizin için bol bol araştırdım, listelediğim markalardan güvenle çikolata alabilirsiniz (öyle bir anlattım ki sanırsınız çikolata uzmanıyım, gurmeyim ya da pazarlamacıyım, siz seçin).
- Maison Pierre Marcolini
- Passion Chocolat (bunun adı biraz uyduruk gelebilir ama sağlam markalardan biri)
- Galler Chocolatier (bunun bir bitter çikolatası var, içi mango ve passion fruit dolgulu, RÜYA GİBİ)
- Frédéric Blondeel
- Belvas (Belçika’daki ilk organik çikolata markası)
- Wittamer (burası zamanının modern pastanelerindenmiş, tatlıları çok güzel)
- Zaabär (kurucusu markanın ismini İstanbul’dan esinlenmiş, klasik çikolataların yanında gül, lavanta, zencefil, biber, yasemin gibi baharatlı ve değişik tatlar bulabilirsiniz)
- Mary Delluc
- Neuhaus (kurucusu Jean Neuhaus ilk dükkanını Galeries Royales Saint Hubert’de 1857 yılında açmış- bkz: Brüksel Gezi Rehberi- kendisi aynı zamanda pralin denilen süper lezzetli şeyi de ilk keşfeden kişi)
- Leonidas
- Côte d’Or
- Godiva (bunu hepimiz biliyoruz zaten bence siz diğerlerine bakın)

Bu güzel markaların dükkanlarını şehirde gezerken rastgele yerlerde göreceksiniz, ama hepsini bir arada bulabileceğiniz iki yer var, biri Galeries Royales Saint Hubert, diğeri ise Place du Grand Sablon. Ayrıca market gezmeyi ihmal etmeyin, marketlerde de bazı markaların bolca çeşidi var.
Waffle
Tatlı tatlı başladık, o zaman tatlı tatlı devam edelim diyerek önemli bir dosya daha açıyorum: waffle. Aslında biz buna waffle diyoruz ama Belçika’da bunun adı ‘gaufre’ ve iki çeşidi var: Biri Liège usulü, diğeri Brüksel usulü. Sokakta göreceğiniz simetrik şekilli olmayan, kalın hamurlu olanın adı gaufre de Liège, genelde cafélerde servis edilen, düzgün dikdörtgen şekilli ve kalın görünmesine rağmen çok ince, gofret gibi bir hamuru olan da gaufre de Bruxelles. Benim tercihim Liège, içinde pıtır pıtır inci şeker var ve bana daha lezzetli geliyor. Bu arada Liege usulü olanın hamuru Brüksel usulü olana göre epey şekerli, siz de benim gibi milyon tane şekerli şeyin bir araya geldiği şeyleri yiyemiyorsanız sadesini tercih edebilirsiniz, diğer türlü içiniz bayılabilir. Brüksel usulü olana krema, meyve gibi şeyler yakışıyor, çünkü daha hafif.


Liège’i denemek istiyorsanız turistik yerlerde şöyle bir dolanın, mutlaka bir yerlerde denk geleceksiniz. Mesela bunların en bilinenlerinden biri Waffle Factory, ben sevmiştim.
Brüksel tarzı denemek istiyorsanız da Galeries Royales Saint Hubert’de Mokafé’yi tercih edebilirsiniz, veya Maison Dandoy da bir diğer bilinen seçenek.
Pommes Frites – Patates Kızartması

Her köşe başında görebileceğiniz bir şey daha: patates kızartması. Burada patatesler kağıt külahlarda elde yeniyor, birçok sos seçeneği var. Ketçap, mayonez ve hardal gibi klasik soslar da var tabii ama değişik bir şey deneyeyim derseniz tavsiyem andalouse, baharatlı ve domatesli lezzetli bir sos. Ben marketten de bir tane alıp eve getirdim, severim kendisini. Dediğim gibi, birçok yerde patates kızartması satılan dükkanlar var ama İrem’le benim en sevdiğimiz Friterie Tabora (adresi: Rue de Tabora 2), Grand Place’ın hemen yakınında. Bu arada çalışanlar Türk, biz de defalarca gittikten sonra ilk kez bu sefer fark ettik.
Moules – Midye
Çikolata, waffle falan tamam da asıl benim ilgilendiğim meseleye geldik: midye. Deniz ürünlerine karşı zaten zaafım var, buraya gelmişken midye yemeden dönmem mümkün değildi, oturdum tek başıma BİR TENCERE midye yedim, daha da olsa yerdim herhalde. Buradaki midyenin hazırlanışı bizim alışık olduğumuzdan biraz farklı, çeşit çeşit sos/baharat vs seçebiliyorsunuz. Baz olarak soğan ve kereviz ve beyaz şarap zaten oluyor. Ben daha sade tatları tercih ettiğim için kremalısını yedim, beklediğimden çok daha güzeldi. Yoğun bir krema tadı değil de hafif böyle süt gibi güzel bir kreması vardı tencerenin dibinde, kereviz ve soğan da çok lezzetliydi. Yanında da patates kızartması, bira, OH.

Midye için restoran araştırırsanız karşınıza çıkacak olan ilk yer ‘Chez Léon’ olacak, ben denemediğim için bir şey söyleyemiyorum, çok turistik olmasına rağmen diğer restoranlarla öyle çok da bir fiyat farkı yok bildiğim kadarıyla, fakat restoran çok kalabalık oluyor bilginiz olsun. ‘Le Bistro’ da yine araştırdığımız yerlerden biriydi.

Bizim denediğimiz restoran ‘Le Chou de Bruxelles’ oldu, ne çeşit yerseniz yeyin, bir tencere midye 22 Euro, muhteşem lezzetliydi (yediğim midyenin adı moules à la crème). Rezervasyon yaptırmak iyi bir fikir olabilir çünkü rezervasyon yaptırmadığınız takdirde sizi saçma bir yere oturtmaları mümkün. MİDYE YEMEDEN DÖNMEYİN, sevgiler.
Adres: Rue de Florence 26
Bar Meselesi
Yine ciddi bir konuya geldik, meselenin ciddiyetinin farkında olduğum için size lokal önerilerle geldim, İrem’e teşekkürlerimizi sunmadan geçmiyoruz (evet siz de teşekkür edin). Hazırsanız yüzde dokuz alkollü Belçika biralarını art arda içeceğiniz mekan önerilerine bakalım.
La Fleur en Papier Doré – Sablon

Brüksel Gezi Rehberi’nde bahsettiğim sürrealizm akımının en önemli temsilcilerinden biri olan Réne Magritte başta olmak üzere Belçikalı birtakım sanatçılar zamanında bu barda takılıyorlarmış, tabii ki de gitmeden geçemezdim. Barın atmosferi rahat ve keyifli, zamanında takılan isimleri bilmek de insana ayrı bir keyif katıyor.

Adres: Rue des Alexiens 55
Vertigo – Sablon

Iç ve dış dekorasyonu ile beğenimi kazanan bir diğer favori barım: Vertigo. Biz sadece bira içmiş de olsak buranın kokteylleri de fena görünmüyordu. Peynir seviyorsanız burada bal ve çeşitli otlarla fırınlanmış camembert yedik, tadını hala unutamıyorum.

Adres: Rue de Rollebeek 7
Skievelat – Sablon

Burası da hem Belçika biralarını hem de birtakım yemek/atıştırmalık gibi şeyleri bulabileceğiniz klasik bir bar. Ben sadece bira içtim, yemeklerine bir şey diyemeyeceğim.
Adres: Rue Joseph Stevens 16/18
Goupil le Fol – Grand Place

Yine çılgın dekorasyonlu ve orjinal bir barla karşınızdayız. Tonlarca enteresan obje ve resimle dekore edilmiş, her yanından ayrı bir nostalji fışkıran, eski şeylere meraklı olmasam da çok beğendiğim bir mekan. Bence mutlaka gitmelisiniz, sırf ortamını görmek için bir iki bira için burada.

Adres: Rue de la Violette 22
Maison du Peuple – St. Gilles
St. Gilles’deki meydanda birçok bar ve restoranı bir arada bulabilirsiniz, Maison du Peuple benim ilk geldiğim gece gittiğimiz yerdi. Bir de Cipiace var yakınlarında, asıl orada bir antipasti tabağı söyledik, tabakta kırmızı soğan reçeli vardı (hemen suratınızı ekşitmeyin yeniliğe kapalılar sizi) o kadar güzeldi ki, keşke bir yerde aynısını bulabilsem.


Maison du Peuple adres: Parvis Saint Gilles 39
Cipiace adres: Parvis Saint-Gilles 49A
Bira Meselesi

Yine önemli bir mesele (belli ki tüm meseleler önemli burada): bira. Belçika’da kaç çeşit bira olduğu konusunda kesin bir bilgi bulamadım, kimi diyor sekiz yüz, kimi diyor bin, kimi daha da artırıyor, ama çok var, o kesin. Hangilerini denesem diye araştırma yaparken karşıma o kadar uzun bir liste çıktı ki hepsini deneme fırsatım olamazdı, muhtemelen karaciğerim iflas ederdi hepsini sekiz on günde denemeye kalksam. Sizden ricam her ne kadar lezzetli olsalar da Leffe, Duvel, Hoeegarden gibi Türkiye’de bulabileceğiniz biralardan ziyade Türkiye’de bulamayacağınız şeyleri denemeniz, o kadar gitmişsiniz Brüksel’e, Duvel’i ben size Migros’tan alırım boşverin. Bu arada Belçika biralarının alkol oranları genelde yüksek oluyor, alkol yüzdesi 8-9 arasında o kadar fazla bira var ki iki üç tane birden içtiğinizde keyifler yerine geliyor zaten (okuyan alkolik zannedecek ya şu laflara bak). Neyse uzatmayalım size listemi vereyim, siz de tabii listeye bağlı kalmadan kafanıza göre deneyin ne ilginizi çekiyorsa.
- Rodenbach Grand Cru
- Lou Pepe Gueuze
- Ardenne Saison
- Avril
- St. Feuillen Blonde
- Bourgogne des Flandres
- Zinnebir
- Goudenband
- Westmalle Tripel
- 1894 Oak&Hops
- Kamelon
- Houblon Chouffe
- Chimay Triple
- Taras Boulba
- Barbar
- La corne Triple
- Cuvée des Trolls
- Jambe de bois
- Delta IPA
- Lucifer
Bütün bu biraları ve daha fazlasını bulabileceğiniz ‘Delirium’ diye ünlü bir bar var, son derece turistik ve kalabalık bir mekan, gitmişken bir görmek lazım. Ben de ilk gittiğimde burada takılmıştım ama ikinci gidişimde ‘ARTIK LOKAL BİRİYİM’ havalarında gezdiğim için gitmedim, çok çok bulunmayacak bir bira istemiyorsanız zaten çoğu barda birçok seçenek var.
Yine son derece turistik bir dükkan olan ‘250 Beers Belgium’ da Grand Place’ın oralarda bir yerlerde. Tabii ki enteresan biralar var ama bu biraların çoğu marketlerde de var, aklınızda olsun.

Notlar
Benim gidemediğim ama İrem’in önerdiği birkaç bar ismi daha veriyorum: Porte Noire, Monk, Greenlab, Pharmacie Anglaise.
La Fin de Siècle, Belçika mutfağını tadabileceğiniz bir diğer restoran (denemedim, siz deneyip karar verin).
Fish&chips seviyorsanız bunu en güzel şekilde yapan yerlerden biri Bia Mara.

Bir yeri ararken yanlışlıkla kendimi sokaklarında bulduğum Afrika mahallesi Matongé’ye yolunuz düşerse benim denemediğim ama araştırdığım birkaç restoran ismi vereyim, belki denersiniz: Mumtaz (Hint mutfağı), Osteria Bolognese (İtalyan mutfağı), Yamato (buranın rameni çok güzelmiş, bunu da Brüksel’de yüksek lisans yapmış olan Mine’den öğrendim).
Güzel kahve peşindeyseniz: OR Coffee
Son olarak hala okumadıysanız sizi Brüksel Gezi Rehberi’ne de bekleriz.