Birey Olmak ve Sağlıklı İlişkiler

İnsan, hayatını iletişim ile sürdüren sosyal bir varlık. Her ne kadar kimi insan içe dönük olmaya kimisi de dışa dönük olmaya daha eğilimli olsa da diğer insanlara ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Bu ihtiyaç farklı boyutlarda ve şekillerde olabilir, ama zihinsel olarak sağlıklı kalmanın yollarından biri diğer insanlarla iletişim kurmak. Bu her zaman bizim farkındalığımızla gerçekleşmiyor olsa da diğer insanlardan istesek de istemesek de etkileniyoruz, biz de diğerlerini etkiliyoruz. Dolayısıyla iletişim ve etkileşim hayatımızın birer parçası.

Her birimiz eşsiz, farklı bireyleriz. Çevremiz, yetiştiğimiz ortam, ailemiz, deneyimlerimiz, geçmişten getirdiğimiz kalıtsal özelliklerimiz, kırılganlıklarımız, tepkilerimiz, zevklerimiz, sevgimizi ifade etme biçimimiz, ilgi alanlarımız… Hepsi birbirinden farklı, hepsi bambaşka. Kendi içimizde kocaman bir dünya iken, daha kendimizi tam olarak bilmezken, bir başkasının dünyasını tanımaya çalışıyoruz, ikili ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Bunu kimi zaman yapabiliyoruz ve çok güzel oluyor, kimi zaman yapamıyoruz, yollar ayrılıyor. Kimi zaman yaptığımızı zannediyoruz ama çoktan zarar görmeye veya zarar vermeye başlamış oluyoruz, sağlıksız ilişkiler içinde buluyoruz kendimizi.

Toksik İlişkiler

Sağlıksız bir ilişkiyi çoğumuz deneyimlemişizdir. İlişkinin gidişatının yanlış olduğunu fark etmeyi reddettiğimiz için durum içinden çıkılamaz bir hale gelir, duyguları tarafsız bir şekilde değerlendirmek zorlaşır. İlişkinin yarardan çok zarar getirdiği durumunu epey geç fark edersiniz. Aslında o süreçte içten içe ortada yanlış bir şeyler olduğunu bilirsiniz, yine de bir süre kendinizle konuşmayı ertelersiniz ve her şey yolundaymış gibi davranırsınız, sorunu reddedersiniz.

Peki bu toksik aşamaya nasıl geliyoruz, neden böyle ilerliyor bu işler? Bu konuda birkaç fikrim ve gözlemim var:

  • Karşımızdakini olduğu gibi kabul etmeyi reddedebiliyoruz. Onu henüz iyi tanımadan, onunla ilgili kafamızda bir gerçeklik yaratıyoruz ve onun da bu gerçekliğe uymasını bekliyoruz. Kafamızdaki imajıyla uyumsuz eylemlerde bulunduğu zaman ona onun böyle biri olmadığını söylüyoruz. Aslında gerçeği görmek istemediğimiz için böyle düşünebiliyoruz.
  • Karşımızdakini değiştirmeye çalışıyoruz. Olduğu halinin aslında bize göre olmadığını hissediyoruz fakat kendimizi onda bir potansiyel gördüğümüze inandırıyoruz, onu değiştirebileceğimizi düşünüyoruz.
  • Sınır koyamıyoruz, karşımızdakinin sınırlarını da ihlal etmeye çalışıyoruz. Sınırlara sanki kötü bir şeymiş, ilişkiyi bozacakmış gibi yaklaşıyoruz.
  • Sağlıklı iletişim kurmuyoruz. İsteklerimizi, duygularımızı, beklentilerimizi yeterince ifade etmiyoruz. Kimi zaman canımızı sıkan, rahatsız olduğumuz bir durum olduğunda bunu karşı tarafa belirtmiyoruz. Böyle olduğunda da hoşlanmadığımız davranışlardan karşı tarafın haberi olmadığı için o aynı davranışları tekrarlamaya devam ediyor, biz de yine belirtmiyoruz ve bu döngü kırılamıyor.
  • Kendimize göstermediğimiz ilgiyi, şefkati ondan bekleyebiliyoruz, tüm ilgi ihtiyacımızı karşı tarafa yıkabiliyoruz.
  • Karşımızdakinin davranışları ile ilgili varsayımlarda bulunuyoruz. Dinlemiyoruz veya sormuyoruz.
  • Karşımızdakinin davranışlarını kontrol etmeye kalkışıyoruz. İşler kendi kontrolümüzden çıkmasın istiyoruz, her şey kontrol altında olsun, her şeyi bilelim istiyoruz.
  • İlişkiden ne istediğimizi, nasıl bir ilişki istediğimizi bilmiyoruz. O yüzden de yaşadığımız şey bizim istediğimiz şey mi yoksa biz başka bir şey mi istiyoruz, bilemiyoruz, değerlendiremiyoruz.
  • Karşımızdakinden onay bekliyoruz. Kendimizi olduğumuz gibi ortaya koyarsak kabul edilmeyeceğimizden korkuyoruz, o yüzden onaylanmak için kendimiz olamıyoruz.
  • Ego savaşına giriyoruz. Kimi zaman orta yolu bulmayı reddediyoruz, kendi istediğimizde diretiyoruz ve karşıdakinin isteklerini görmezden geliyoruz.
  • Saygı duymuyoruz. Karşımızdakinin kişiliğine, bakış açısında, düşüncelerine olan saygımızı bir şekilde yitirebiliyoruz.
  • Farklı beklentilere, farklı dünya görüşlerine sahip olabiliyoruz ve bu konuda orta yolu bulamayabiliyoruz.
  • Kendimize yetmeyi bilmiyoruz zaman zaman ve bunu karşıdakine yıkabiliyoruz, bize yetmesi gerektiğini, bunun onun görevi olduğunu düşünebiliyoruz.

Tüm toksik ilişkilerde bu saydığım şeylerden biri veya birkaçı oluyor. Bunlardan bazılarını siz de yapmış olabilirsiniz, bazılarını da karşı tarafta gözlemlemişsinizdir, bazılarına ise çevrenizde yaşanan ilişkilerde denk gelmiş olmanız mümkün.

Peki ilişkiler bu hale geldiği halde neden ısrarla devam ediyoruz? Bunun birçok nedeni olabilir ama bana kalırsa değişimden, bilinmezlikten korkuyoruz. Kimi zaman yalnız kalmaktan da korkuyor olabiliriz, ya pişman olursam korkusu da olabilir.

Birey Olabilmek ve Bencillik Kavramları

Aslında bütün bu sorunların temeli kendimize dayanıyor. Sağlıklı ilişkiler kurabilmenin temeli, önce kendine yetebilmek ve birey olabilmek. Peki birey olmak ne demek? Bana kalırsa önce kendimize ihanet etmemek demek. Bizi kurtarması için, onaylaması için, düzeltmesi için birini beklememek demek. Ancak kendimize yettiğimiz zaman karşıdakiyle sağlıklı bir ilişki kurabiliyoruz. Biz daha kendimize yetmeden, kendimizi kabul etmeden, güvenmeden, kendi sorumluluğumuzu almadan başkalarıyla ilişki kurmaya kalktığımızda bunları karşı taraftan bekliyoruz ve ilişki koşar adımlarla sağlıksızlığa doğru ilerliyor.

Bencillik kavramı kendi içinde birçok yanlış anlaşılmaya sebep olduğu gibi, zaman zaman birey olma kavramı ile de karıştırılıyor. İnsanlar kendi mutluluklarını gözettikleri zaman onlara ‘bencil’ etiketi yapıştırılabiliyor bir anda. Ben bu konuya şöyle yaklaşıyorum, insanın başkasını mutlu edebilmesi için önce kendisinin mutlu olması lazım. Karşıdakini mutlu etmek adına yaptığı şeyler kişiye fazla geliyor ve mutsuz olmasına neden oluyorsa bu mutsuzluk karşıdakine de bulaşır. Mutluluk da mutsuzluk da bulaşıcı. O yüzden gerçekten her şey bizimle başlıyor. Bireyselliği bencillikle karıştırmamak lazım.

Bencilliğin gerçek tanımı ise bana kalırsa kendi sınırlarına saygı duyulmasını bekleyip karşıdakinin sınırlarına saygı duymamak, karşıdakini bir şekilde yok saymak, karşıdakini dinlemeyi reddetmek, kendi isteklerini diretmek. Zaman zaman kendim de böyle şeylere eğilimli olduğum için bunların hem kendime hem ilişkilerime zarar verdiğini yaşayarak öğrendim.

İlişkilerin bitme zamanının geldiğini nereden anlıyoruz peki? Bence çok bariz birkaç işaret var.

  • Karşınızdakine saygı duymadığınız bir ilişki çoktan bitmiş demektir, saygı kavramı gerçekten hayati. Bir kere kaybedildiği zaman geri gelmiyor.
  • Eksiler artıları geçmeye başladığı zaman orada bir kırmızı alarm durumu var demektir. O aşamadan sonra olumlu yaklaşmak mümkün olmuyor, çünkü zaten öyle şeyler yaşanmış ki eksiler artıları aşacak duruma gelmiş bile.
  • İki insan birbirine artık bir şey katmıyorsa yine ilişkinin bitmiş olduğunu düşünüyorum. İkili ilişki olsun veya olmasın, insan ilişkilerinin en büyük kriteri bana kalırsa karşılıklı olarak birbirine bir şey katmak. Eğer frekans değişiyor, alışveriş bitiyorsa gerçekten sürdürmenin anlamı kalmıyor. Böyle anlatınca çıkarcı bir yaklaşım gibi görünebiliyor fakat aslında bahsettiğim şey karşılıklı gelişim ve dönüşüm. Çünkü aslında insan ilişkileri buna dayalı, karşımıza vereceğimiz veya ondan alacağımız bir şey olmadığı zaman ister istemez gelişme duruyor, uzaklaşıyoruz.
  • Kendimizi karşımızdakinin yanında değersiz hissetmeye başladığımız zaman da ters giden bir şeyler olabilir, durup düşünmek gerekebilir.
All You Need Is Love- John Lennon Wall, Prag

İyi bir ilişki demek sorunsuz bir ilişki demek değildir. Yazının başında da bahsettiğim gibi, bambaşka deneyimleri, istekleri, tepkileri olan kocaman birer dünyayız ve mutlu olmak için bir araya geliyoruz temelde. Kimsenin bizimle aynı olmasını bekleyemeyiz, karşımızdakini kabul etmeyi ve ona saygı duymayı bilmemiz gerekiyor. Gerçekçi yaklaşmamız gerekiyor. Sınırları ihlal etmememiz ve ettirmememiz, birbirimize alan tanımamız gerekiyor. Dinlemeyi bilmemiz, birbirimizin zayıf yönlerinin, kırılganlıklarının farkında olmamız gerekiyor. Orta yolu bulmamız gerekiyor. Karşımızdakinin yanındayken kendimizi seviyor muyuz? Bu da önemli bir konu aslında. Çünkü bazen ayrı ayrı bambaşka insanlarken bir aradayken bambaşka bir şeye dönüşebiliyoruz, iki insanın birbirine olan etkisi olumsuz olduğunda da sağlıklı bir ilişki sürdürmek mümkün olmuyor.

Fikir ayrılıkları ve tartışmalar belli bir çerçevede normal, bu iki farklı insanın bir araya gelmesinin doğal bir sonucu. Zaman zaman kendimizde hatalar bulacağız zaman zaman karşımızdakinde. Ne olursa olsun doğru ve sağlıklı iletişim kurulması gerekiyor ki bunlar ilişkiye zarar vermesin. Hem kendimizin hem karşımızdakinin kusurlarını kabul etmek gerekiyor, çünkü kusursuz değiliz ve bizi insan yapan şey de bu aslında. Yine de bütün bunlar sağlıklı bir ilişkinin sonsuza dek süreceği anlamına gelmeyebilir, bir ilişki sağlıklı olsa da belli nedenlerden dolayı bitebilir fakat amaç burada iki tarafın da birbirine zarar verecek düzeye gelmemesi.

Sevgi çok değerli, çok üstün bir şey. Sağlıklı bir şekilde yapabiliyorsanız sevmek ve sevilmek yaşanabilecek en güzel şeylerden biri, insanı dönüştüren, gerçek benliğine daha da yaklaştıran ve kendini aşmasını sağlayan bir deneyim. Bunun farkında olarak birini sevmek ve bir ilişki yaşamak, birinin gerçekten yanında olabilmek ve onun sizin yanınızda olduğunuzu hissetmek, iki tarafın da gelişmesini sağlayan, bizi ‘insan’ yapan, bizi biz yapan, bize hayatı öğreten bir şey.

Bir Cevap Yazın