Amsterdam benim daha önce bir türlü planlarıma dahil edemediğim bir şehirdi. Brüksel’e çok yakın olmasına rağmen geçen sefer ziyaret etmemiş, sonra da pişman olmuştum. Bu sefer Brüksel’e kadar gelmişken Amsterdam’a gitmemek olmaz diyerek Eylül planlarına burayı da ekledim. Aslında yine istediğim gibi olmadı çünkü konaklama işini son ana (son an dediğime de bakmayın, bir ay öncesinden bahsediyorum) bıraktığımız ve Eylül de popüler bir ay olduğu için, doğru düzgün kalacak yer bulamadık (şehir dışındaki en dandik yerler minimum 140 Euroydu) ve seyahatimizi günübirlik planlamak durumunda kaldık.
Amsterdam, yeme-içme konusunda Brüksel ve Paris’ten epey uygun fiyatlı olmasına rağmen konaklama konusunda Paris ile birlikte en pahalı şehirlerden biri. Eğer konaklamaya fazla para harcamak istemiyorsanız epey erken rezervasyon yaptırmanız gerekebilir ya da couchsurfing gibi bir seçenek tabii ki her zaman mevcut.
İklimden bahsetmek gerekirse tahmin edersiniz ki Amsterdam bol yağmur alan bir şehir. Bizim gittiğimiz gün de öyle bir yağmur yağdı ki ne istediğim kadar fotoğraf çekebildim ne de istediğimiz kadar gezebildik. Çünkü yağmur öyle sakin sakin yağmadı baya kovayla üstümüze döküldü, üzerine bir de deli gibi bir rüzgar eklenince şartlar epey zordu turistik gezi için. Tabii hiç yoktan iyidir diyerek fazla takılmıyoruz, bir dahaki sefere güzel bir havaya denk gelmeyi umuyoruz. Demek istediğim, sürprizlere hazırlıklı olun, şemsiyenizi yağmurluğunuzu ihmal etmeyin.

İçindekiler
Brüksel’den Amsterdam’a
Brüksel’den Amsterdam’a gitmek için tren veya otobüs seçeneğini tercih edebilirsiniz, trenler genellikle Bruxelles Midi’den kalkıyor ve direkt Amsterdam Centraal istasyonuna gidiyor. Fiyat ise süreye göre değişiyor, iki saat süren tren bileti fiyatları tek yön 95 Euro civarında, üç saatlik yolculuk ise 50 Euro civarında.
Otobüs seçeneği ise rotaya göre üç veya dört saat sürebiliyor. Bazı otobüsler (mesela BlaBlaBus) Bruxelles- Midi’den kalkıyor, bazıları ise Bruxelles-Nord’dan (Flixbus bildiğim kadarıyla buradan kalkıyor). Fiyatlar da tek yön 10-30 Euro arasında değişiyor. Otobüsler Amsterdam Centraal’e değil, dört-beş kilometre uzağında olan Sloterdijk istasyonuna gidiyor genellikle.
Biz otobüs ile gitmeyi tercih ettik, Bruxelles-Nord’dan Flixbus’la üç-üç buçuk saat içinde Amsterdam Sloterdijk’taydık. Bu istasyondan Centraal’e gitmek için metro veya tren kullanabilirsiniz, metro kullanmak daha uygun fiyatlı tabii (günlük bilet 8 Euro) ama bizim şansımıza toplu taşıma bileti alabileceğimiz tüm makineler bozuktu ve sadece tren ile gitme şansımız vardı (gidiş-dönüş 11.60 Euro). Beş dakika içinde Centraal’de oluyorsunuz, buradan zaten neredeyse her yere yürümek mümkün.
Nereleri gezelim?

Başta da belirttiğim gibi biz günübirlik gezdiğimiz ve kova kova yağmura karşı koymaya çalıştığımız için gezimizde yer verdiğimiz sayılı şeyler şunlardı: şehirde mümkün olduğu kadar yürümek, Rijksmuseum, yemek, chill. O yüzden bu Amsterdam notları biraz günlük gibi bir şey oldu, hem sizin işinize yarasın hem de bir dahaki gidişime ben de bakayım diye turistik görevlerinizi gerçekleştirmek için gidilecek yerleri listeliyorum:
- Rijksmuseum (birazdan bu müze ile ilgili detaylı bilgi vereceğim)
- Van Gogh Museum
- Stedeljik Museum (Modern Sanat Müzesi)
- De Oude Kerk (kilise)
- Anne Frank House
- Rembrandt House Museum
- EYE Filmmuseum
- The Heineken Experience (Heineken müzesi, biliyorsunuz)
- Dam Square (şehrin en bilinen meydanı)
- Kalvarstraat (alışveriş yapmak istiyorsanız en bilinen cadde)
- Red Light District
- Ons’ Lieve Heer op Solder (kilise/müze)
- Vondelpark (şehrin en bilinen parkı)
- Hortus Botanicus (botanik bahçesi)
- Bar önerileri: De Bekeerde Suster, Walhalla Craft Beer, Brouwerij ’t IJ, Door 74, Bar Oldenhof, Rosalia’s Menagerie, Vesper, Proeflokaal Arendsnest.
- Kahve: White Label Coffee, Lot Sixty One, Sweet Cup, Two for Joy
Rijksmuseum
Vaktimiz olmadığı için tek müze gezebilecektik biz de tabii ki burayı tercih ettik, çünkü burayı değil de başka yeri gezmiş olsaydık ben kesin bir şekilde mızmızlanacaktım. Öncelikle belirtmek istiyorum burası dev bir müze, burayı gezdiğiniz gün başka müze gezmemek çok iyi bir fikir çünkü aşırı doz sanat olunca insan hiçbirini sindiremiyor bu sefer.


İçeri girip etrafınıza bakınırken bir yerde mutlaka müze planı ve müzenin en meşhur eserlerini içeren kitapçıklardan göreceksiniz, ondan mutlaka bir tane alın. Gezdiğiniz katta neler var, hangi yıllarda yapılmış eserleri görüyorsunuz, kitapçıkta ufak bir özet gibi açık açık belirtmişler.
Müze çok ünlü olduğu için haliyle çok kalabalık oluyor. Özellikle eşyalarınızı bırakacağınız dolaplar, vestiyer gibi yerlerde epey vakit kaybetme ihtimaliniz var.
Müzenin en ünlü eserleri arasında Rembrandt’ın The Night Watch’u, Vermeer’in The Milkmaid’i, Van Gogh’un otoportresi gibi eserler var. Bunların çoğu (ve daha fazlası) müzenin Gallery of Honour kısmında sergileniyor, zaten kitapçıkta göreceksiniz.
Bilet fiyatları 20 Euro, internetten alırsanız 19 Euro (dev indirim) ve sırayı da atlayabiliyorsunuz.
Yağmurda sığındığımız yer: Café Martinot

Aslında amacımız müze sonrası şöyle güzel Hollanda mutfağı yemekleri denemekti, gezi için iyi hazırlanamamış olsak da İrem bir restoran bulmuş, biz de zaten deli gibi müze gezmişiz, kova kova yağmur yağıyor ve açız, yine de ümitliyiz. Yürüdük yürüdük, restoranı bulduk, bir de ne görelim. Restoran KAPALI. Ama kalıcı olarak, yani baya artık öyle bir yer yok….. Yürüdüğümüz yolu tekrar geri döndük, bu sefer Hollanda yemeklerinden ümidi kestik ve gözümüze güzel görünen Café Martinot’ya oturmaya karar verdik. Nachos ve bira söyledik, keyfimiz biraz yerine geldi. Sonra bir de üzerine pita ekmeğinde kocaman sandviçler yedik, oh. Bana kalırsa yerel mutfak denemek her zaman iyidir, ama yağmur altında açsanız böyle bir şansınız olmayabilir, neyse ki güzel bir yere denk gelmişiz. Eğer canınız pizza, nachos gibi şeyler isterse öneririz epey keyifli bir yer, fiyatlar da uygun, onun dışında biz deneyemediğimiz için size Hollanda mutfağı denemenizi tavsiye ederiz.
Adres: Moreelsestraat 3, 1071 BJ Amsterdam
Amsterdam’dan Kareler
Yağmur yüzünden üç-beş fotoğraf çektim, hepsini paylaşıyorum.