Brugge Notları

Belçika’nın en popüler kentlerinden biri olan Brugge, masal şehir olarak nitelendirilen şehirlerden biri. Geçen sefer Brüksel’e gittiğimde bir şekilde gitme fırsatı bulamamıştım, bu sefer günübirlik de olsa kaçırmamam gerektiğini düşündüm, iyi ki de öyle yapmışım. Brugge bildiğiniz üzere büyük bir şehir değil, dolayısıyla günübirlik gezmeyi tercih eden çok oluyor. Aslında bir günde şöyle bir geziliyor gezilmesine, ama yine de ben günübirlik gezi taraftarı değilim çünkü gittiğim şehrin her saatini görmeyi seviyorum.

Brüksel’den Bruges’e

Brüksel’den buraya trenle ulaşım son derece rahat. Bileti internetten satın alabilirsiniz, eğer öyle yapmak istemiyorsanız benim yaptığım gibi direkt Bruxelles-Midi istasyonuna gidip oradan da bilet satın alabiliyorsunuz. Gideceğiniz tarihi seçerek, gidiş-dönüş 28 Euro’ya istediğiniz saatte kullanmak üzere açık bilet almanız mümkün.

Biletinizi aldıktan sonra mutlaka kontrol edin, çünkü Brugge ara duraklardan biri olabilir (bende öyleydi). O yüzden mutlaka saati ve treninizin kalkacağı platformu kontrol etmek lazım.

20-30 dakikada bir Brüksel’den Bruges’e tren var. Yolculuk bir saat sürüyor. Bilet satın almak veya saatleri incelemek için Avrupa’nın neredeyse her yerine bilet alabileceğiniz omio.com veya direkt belgianrail.be adreslerine bakabilirsiniz.

Şehrin tren istasyonu olan Stationsplein’dan şehrin ana meydanına ulaşmanız oldukça kolay, yaklaşık bir kilometre kadar yürüdükten sonra zaten merkeze geldiğinizi fark edeceksiniz. Meydandaki kiliselerden birinin tepesi görünüyor, ben ona doğru giderek bulmuştum yolumu. Zaten oraya ulaşana kadar o kadar tatlı yerlerden geçiyorsunuz ki, bol bol fotoğraf çekeceğinize eminim.

Yazının başında da bahsettiğim gibi ben sabah gidip akşam tekrar Brüksel’e döndüğüm için şehirde şöyle bir dolanma fırsatım oldu. Bir de gitmişken tabii waffle ve frites yedim. Ara ara yoğun yağmura denk geldiğim için tam olarak istediğim gibi bir gezi olmasa da etraftaki her şeyin güzel olması, şehrin masal gibi olması insanın keyfini yerine getiriyor.

Nereleri gezelim?

The Market Square (Markt)- Belfry

Google’a Brugge yazdığınızda göreceğiniz o kurabiye evlerin oluşturduğu meydan tam olarak burası. Evler gerçekten o kadar tatlı ki ben onların yenilebilir olduğuna inanıyordum, gördükten sonra iyice inandım. Şehrin sembollerinden biri olan Belfry da burada yer alıyor. Bu kule zamanında Belediye hazinesinin ve arşivlerinin bulunduğu yermiş, ve de herhangi bir tehlikeye karşı gözlem kulesi olarak kullanılmış. 366 merdiven çıkmayı kabul ederseniz tepesine çıkabiliyorsunuz.

Burg Meydanı ve Belediye Binası

Yine şehrin en önemli meydanlarından biri olan Burg Meydanı’nda ihtişamlı Belediye Binası’nı görebilirsiniz. Hemen yanında da ‘Basilica of The Holy Blood’ zaten mutlaka dikkatinizi çekecek.

Basilica of The Holy Blood

Etkileyici yapısıyla Brugge’ün simgelerinden olan bu kilisede iddiaya göre, ‘İsa’nın kanı’ olduğu için kilise ‘Kutsal Kan Bazilikası’ olarak anılıyor. 1134-1157 yılları arasında inşa edilmiş. Üst ve alt olmak üzere iki şapelden oluşan kilisenin üst şapeli on altıncı yüzyılda Gotik tarzda yeniden inşa edilmiş ve on dokuzuncu yüz yılda yenilenmiş.

Rozenhoedkaai

Şehrin kanallarının olması da burayı güzel kılan etkenlerden biri. Bu kanalların manzarasının en güzel, en popüler olduğu yer ise Rozenhoedkaai.

Church of Our Lady

Yine burada da bir ‘Notre Dame’ kilisesi mevcut. Basilica of The Holy Blood kadar ihtişamlı olmasa da gezinirken mutlaka göreceksiniz.

Müzeler

Yarım günde bu müzelerin hiçbirini gezmediğim için fazla detay vermeyeceğim, fakat hem sizin için hem kendim için bir liste bırakıyorum buraya.

  • Groeningemuseum
  • Saint John’s Hospital (Sint-Janshospitaal)
  • Historium
  • Dali Expo
  • Choco Story

Yeme İçme Meselesi

Waffle: Gezi sırasında büyük bir öğün yemek yerine şehrin en tatlı cafélerinden biri olan Café au lait’de Brüksel waffle yedim. Sakin, ferah ve tatlı bir café. Kalabalık değildi, içeride yaşı yetmiş civarında birkaç Brugge sakini waffle yeyip kahve içiyordu. Waffle fiyatları 5-10 Euro arasında değişiyor, üzerine eklediğiniz şeylere göre fiyat da artıyor tabii. Benim klasik tercihim frambuaz, çilek ve sade kremalı olandı. Sokağa bakan bir masaya oturup sakince waffle- kahve keyfi yaparken sokağı izlemelik bir mekan.

Brüksel Waffle, Café au lait

Brüksel waffle ile yetinmeyip sokakta dolanırken bir de Liege waffle yemeyi ihmal etmedim. İlk denk geldiğim yer House of Waffle idi, karamel soslu bir Liege waffle yerken sevimli sokaklarda dolandım.

Liege Waffle, House of Waffles

Liege ve Brüksel waffle arasında ne fark var diyorsanız sizi Brüksel Yeme İçme Rehberi’ne alalım, orada bunları bolca detaylandırdım.

Frites: Biliyorsunuz Belçika’nın en meşhur sokak lezzetlerinden biri de patates kızartması. Meydanın hemen köşesinde 1000 Frites var, biraz daha içerilerde bir yerlerde Best Frites diye bir seçenek daha var. Kanala karşı patates yiyeyim diyorsanız da Casa Patata’yı tercih edebilirsiniz. Hepsinin fiyatları aşağı yukarı aynı, enteresan bir şekilde hepsi de Brüksel’den pahalıydı.

Bira: ‘t Brugs Beertje adlı mekanda (nasıl okunduğuna dair hiçbir fikrim yok) bir bira içtim ve sonra dönüş trenine doğru yola koyuldum. Biliyorsunuz Belçika demek bira demek, o yüzden buralarda deneyebildiğiniz kadar bira denemeniz son derece iyi bir fikir olabilir. Ben buraların yerel birası olan Brugse Zot denedim (adı ilgimi çekti nedense). Diğer denediğim biraları ve önerileri Brüksel Yeme İçme Rehberi’nde bulabilirsiniz.

Bu sevimli (ve evlerinin yenilebilir olduğuna inandığım) şehre bir kez daha gelip daha ayrıntılı gezmek isterim, ama eğer asıl geleceğiniz yer burası değil de Brüksel, Amsterdam gibi civar şehirlerse, buraya da mutlaka uğramanızı tavsiye ederim. Keyifli seyahatler!

Bir Cevap Yazın