28 yaşımı bitirmeme birkaç gün kala, hayat hakkında biraz düşünmeye başladım. Normalde de bol bol düşünüp kafa yorarım ama şu sıralar bu işe daha fazla zaman ayırıyor gibiyim. On sekizimdeyken yirmi sekiz yaş bana yaşlı görünürdü, neredeyse otuz olmuş, tabii yaşlı o zamana göre, on sekiz yaşındasın ve hayat hakkında bildiklerin, deneyimlediklerin o kadar kısıtlı ki.
Çok şey değişti o günden bu güne, ben hem çok değiştim hem çok aynı kaldım. On sene içinde hayatımda görevini tamamlayıp çıkan çok şey oldu, o günlerden kalan çok da şey var.
Aslında hayatta en büyük amaçlarımızdan biri, kendimizin en iyi hali olmayı başarabilmek. Bu ‘en iyi hal’ dönem dönem farklılık gösteriyor haliyle. Daha önce de yazmıştım, insan aslında değişmezmiş zaman geçtikçe daha da kendisi olurmuş diye, ben buna katıldığımı her fırsatta belirtiyorum. Çünkü bazı şeyleri yaşamadan onlara ne tepki vereceğimizi bilemiyoruz, yaşadığımız her şey de sonunda bizi tek bir noktaya getiriyor: olması gereken yere.
Kaderci bir insan hiçbir zaman olmadım, beni bir şeye inandırmak çok zordur zaten, ikna edebilmek için çok mantıklı, çok somut şeyler sunmanız gerekir. Fakat şuna inanıyorum: frekans olayı, kendine çekme olayı bir gerçek. Kendimize benzer şeyleri, kişileri hayatımıza çekiyoruz. O an nasıl bir ruh durumundaysak, nasıl bir düşüncedeysek hayatımızda yavaş yavaş öyle şeyler olmaya başlıyor. Çok yaşadım bunu. Ve biz değişip dönüştükçe, frekansımız değiştikçe, o an hayatımızda olan kişilerden veya şeylerden ya uzaklaşıyoruz ya da onlar da bizimle aynı doğrultuda dönüştüyse devam ediyoruz. Bize bir dönem iyi gelen, hep iyi gelecek diye bir şey yok. Değişim ve dönüşüm kaçınılmaz,hayat o kadar güzel ayarlıyor ki bunları. İyi gelmeyeni tutmada ısrar etmenin bir anlamı yok, bırakıp gitmeyi bilmek lazım. Neyi bırakıp neyi tutacağımızı da akıllıca seçmek gerek bunun yanında.
Şimdi biraz geriye dönüp bakmak istiyorum, neler değişmiş,neler aynı kalmış. Bunu 18 yaş ve 23 yaş olarak beş yıllık sürelerle değerlendireceğim.
İçindekiler
18 yaş – neler değişti?
On sekizimde üniversiteye başladım. Bu başlı başına insan hayatında en önemli şeylerden biri bence. O zamanlar ergenliğin sonlarına gelirken, asıl karakter özelliklerimiz gölgeleniyor diye düşünüyorum.
Çok konuşmazdım, çok hareketli bir insan değildim o zamanlar. Yani aslında çok konuşurdum ama iyi tanıdığım insanların yanında, yabancı ortamlarda genelde sakindim. Şimdi tam tersi, geveze olmasam da epey konuşkanım, çok hareketliyim.
Biraz çekingendim, hem yeni bir şeye başlıyor olmanın hem de yaşın getirdiği çekingenlik diye düşünüyorum. Artık öyle bir alışkanlığım kalmadı. Çok girişkenim hala diyemem ama çekingen hiç değilim.
O zamanlar insanları çok eleştirirdim. O bunu becerememiş, o çirkin, bu salak, o bundan anlamaz… Bunu zaman zaman hepimiz yapıyoruz, fakat yoğun bir şekilde yapmak bence kendine olan güvensizlik kaynaklı. O dönem kendime hiç güvenmezdim diyemem ama çok güveniyordum da diyemem. Çünkü o yaşlarda insan kendinden tereddüt ediyor, bunu kendine de söyleyemiyor başka şekillerde ifade ediyor.
Eğlenmeyi pek de bilmiyordum bence o dönem. Biraz kasıntı mı desem, ergen mi desem öyle bir havam vardı. Belki bir miktar da çekingenlik. Şimdi eğlenmek hayatımın önceliklerinden, olmazsa olmaz.
O zamanlar biraz ısrarcıydım. Olmadığı ortada olan bir şeyi ama neden olmuyor, olması lazım diye diretmeye eğilimliydim. Şimdi bunu çok güzel öğrendim. Elinden geleni yaptığın halde olmuyorsa olmayacaktır, bırakmayı bilmek lazım, hafif hissettiriyor.
Biriktirmeye çok meraklıydım, saçma sapan şeyleri bir gün kullanırım diye düşünerek atmazdım, kenarda köşede gereksiz, yılda bir kere kullanılan veya hiç kullanılmayan şeyler birikirdi. Şimdi hiç biriktirmiyorum, işlevi yoksa çöp. Kullanmıyorsam çöp. Veya o eşyaya benden daha çok ihtiyacı olan biri varsa ona veriyorum. Bu da hafif hissettiren şeylerden. (Anı kutusu başka, onlar çöp değil, yılların anıları, biletler, fotoğraflar, bunları küçük bir kutuyla sınırladım)
Ölçülü bir insan değildim. Çok yemek yerdim, çok alışveriş yapardım, gereksiz miktarda yapardım çoğu şeyi. Şimdi dengeyi hayatımın merkezi yapmaya çalışıyorum, mesela gereksiz şeyleri satın almamak için iki kere düşünüyorum alacağım şeyi. Yemek konusunda, yemek yemek hayatımın en büyük zevklerinden, ama bir çatal fazla yesem kendimi yorgun hissediyorum, yemekten aldığım zevk yok olup gidiyor. Ölçü ve denge, hayatımda sürdürmeyi en çok istediğim iki şey.
Kiloma çok takıntılıydım. Çocukluk ve ergenlik dahil hiçbir zaman kilolu bir insan olmadım. Aşırı zayıf da olmadım. O zamanlar aşırı zayıf olmayı istiyordum. Sanırım yaş yüzünden. Ne kadar zayıf o kadar iyi gibi geliyordu. O yüzden de tuhaf yeme biçimleri deniyordum, sonra ters etki yaratıyordu onlar, çok yiyordum. Diyet yapayım diye uğraşıp beceremeyip kendime kızıyordum. Şimdi bunların hepsi geçti. Dengeli bir yaşam biçimini oturttum. Zevk aldığım her şeyi yiyorum, içiyorum. Hatta o kadar işe yaradı ki o zamanlar 38 bedendim, şimdi 36. Önemli olan sağlıklı ve fit bir beden.
O zamanlar şarap, bira ve rakı içmezdim. Tadını sevmiyordum hiçbirinin. Şimdi hepsine bayılıyorum (yerinde ve ölçüsünde tabii), özellikle rakı-meze, nasıl sevilmez böyle bir şey?
23 yaş – neler değişti?
23 yaşımda üniversiteden mezun oldum. Bu da insanın hayatında en önemli olaylardan biri. Okulu bitirdiğime hem seviniyordum hem üzülüyordum. Yıllarca okula gidiyorsun bir anda bitiyor büyük boşluk, ama bir yandan da özgürsün, ne istiyorsan yap.
Okulu bitirmiştim fakat ne alanda çalışmak istediğimi bilmiyordum, tercümanlık yapmak istemiyordum çünkü bana göre değildi, ben hep heyecanın, dinamikliğin peşindeydim, on sekiz yaşındaki o çekingenliğim geçmişti artık. Tercümanlık masa başı iş demekti, hiç istemedim. Bir süre yaptım, serbest çalıştım. Ama hiç sevmedim. Hala sevmiyorum, yazılı çeviriyi düşündükçe içim daralıyor.
O sene hem özgür hissediyordum, hem boşluktaydım. Yolun beni nereye götüreceğini hiç bilmiyordum. Gerçi hiçbir zaman tam olarak bilmiyoruz ama o yıl özellikle bu his çok yoğundu üniversiteyi yeni bitirdiğim için.
On sekizime kıyasla çok şey değişmişti. Daha akıllıydım, daha mantıklıydım. En azından o zaman öyle görüyordum, şimdi hiç öyle gelmiyor tabii. Yavaş yavaş şimdiki halime dönüşmeye başlamıştım. İnsanları yargılamayı bırakmıştım mesela, ya da azaltmıştım, canlıydım, enerjiktim, bol bol spor yapıyordum. Kendi tabirime göre daha eğlenceli bir insan olmuştum. Ama şimdiye kıyasla yine öyle çok fark var ki.
18-28: Neler hiç değişmedi?
Öğrenmeye olan, bilgiye olan merakım hiç değişmedi. Hatta zamanla arttı. Giderek de artıyor, nasıl başa çıkacağımı bilemediğim zamanlar oluyor.
Hiçbir zaman kinci bir insan olmadım, hep onu öyle yaptı ama bir nedeni vardır, o zaman öyle gerekmiştir boş ver derim. Kin tutmak iyi değildir, tutanın içinde paslandığını ve kişiyi kirlettiğini düşünürüm.
Öfkeli bir insan da hiç olmadım. Saçma sapan şeylere sinirlenebiliyorum ama küçük küçük oluyor, öyle deliler gibi sinirlendim dediğim şey çok az olmuştur bugüne kadar. Beni on yıldır tanıyıp da birine kızdığımı görmeyen çok arkadaşım var. Genel olarak sinirlenecek kadar takmıyorum, ne gerek var.
Sanat merakım da değişmedi. O yıllarda dans ediyordum ve bale yapıyordum, öncesinde piyano çalıyordum, sonra resim yapmaya başladım. Bunlardan aldığım zevk inanılmaz.
Kendini merkezde tutan bir insan oldum hep. Bunu da şöyle düşünüyorum, kendi mutlu olmayan insan kimseyi mutlu edemez. Önce ben mutlu olayım ki mutluluğum yayılsın.
Kendi başıma zaman geçirmeyi hep sevdim, kişisel alanıma hep çok önem verdim. Bu da hiç değişmedi. Bu konularda yıllardır aynıyım, kendi başıma bir şeyler yapmaktan hep çok keyif aldım, kişisel alan konusu da hala benim için çok önemli, çok hassas.
Ani karar veren bir insan olmadım hiç. Uzun uzun düşünüp tartarım çoğu şeyi. Mantıktan uzaklaşmamak için enine boyuna düşünürüm.
Hala keyif alma odaklıyım- neredeyse her şeyden. Zevk almak hayatımın en önemli şeylerinden. En gereksiz şeyi bile keyif alarak yapmaya çalışıyorum, çoğunlukla da başarıyorum diyebilirim.
Hala inatçıyım- bana bir şeyi kabul ettirmek çok kolay olmadı hiçbir zaman, mantıklı şeyler sunmazsanız da muhtemelen kabul etmem.
Bana bir şey beğendirmek hala çok zor. O da hiç değişmedi.
Çok uyumlu bir insan sayılmam. Belli bir dereceye kadar uyum gösteriyorum tabii, ama genel olarak baskın bir karakterim var eskiden beri.
Hala cesurum. Hatta şu an hayatımın en cesur dönemindeyim. Ama bu cesaret hiçbir zaman mantıksız olmadı. Dedim ya, ani karar vermem. Mantıklı risklerin alınması gerektiğini düşünüyorum.
Hala heyecan peşindeyim. Yeni şeylere hala çok meraklıyım. Yeni bir şey deneyeceksem gözlerim parlıyor mutluluktan.
Yemek yemeye hala bayılıyorum- hayatımda çok büyük yeri var, lezzetli şeylerden çok keyif alıyorum.
Hala neden sorusuna neden olmasın diye cevap veriyorum. Hayat sürprizlerle dolu ve tam olarak bu yüzden çok güzel.
Neler öğrendim? – Genel Değerlendirme
Olacak olan bir şekilde yolunu buluyor. Frekans meselesi. Eğer aynı frekanstaysan çekiyorsun. Çok da düşünmemek lazım.
Denge ve ölçülülük çok önemli.
Eğlence kadar çok çalışmak da önemli. Bunları birbirinden ayırırsam, dengem bozuluyor.
Sağlık, hayattaki en önemli şey. Sağlık varsa her şey gelir. 2018’in başında bacağıma ve ayak bileğime kaynar su döküldü, dört ay yürüyemedim, derim paramparça olmuştu. O zaman daha iyi anladım, sağlık yoksa hiçbir şey yok. Bedenimiz çok önemli, ona iyi bakmak kendimize olan saygımızı gösterir.
Hayatla barışık olmak lazım. Sürekli neden böyle oluyor, neden böyle olmuyor gibi düşüncelerin sonu yok, götürdüğü bir yer de yok.
İnsanları değiştiremeyiz. Değişim insanın kendi içinden gelir. Ben bunu değiştireceğim diye yola çıkılmaz. Öyle sev, veya bırak.
Kendime hizmet etmeyen şeyleri hayatımda tutmamayı öğrendim. Zaten hep pragmatik bir bakış açısı benimsedim, ama bu iyiden iyiye şekillendi zamanla. Kimine göre bencil ve sert bir yaklaşım, ama ben öyle düşünmüyorum. Hayat hizmetle bağlantılı. Bana hizmet etmiyorsa, beni geliştirmiyorsa işime yaramıyor demektir. Ben hayatında olduğum kişiyi geliştirmiyorsam işlevim bitmiş demektir. Hayat gelişim odaklı bana göre.
Aile çok değerli. On sekizimdeyken aile zaten olan, olması gereken bir şeymiş gibi düşünürdüm. Tabii ki ailemi her zaman çok seviyordum ama onlar zaten vardı, oradaydı, özel bir şey yokmuş gibiydi. Şimdi ise kıymetlerini çok daha iyi biliyorum, beni bu şekilde yetiştirip bu günlere onlar getirdi ve ne olursa olsun yanımda olan, olacak kişiler onlar.
Bir şey doğru gibi görünüyor ama öyle hissettirmiyorsa doğru olmayabilir. Bir kere daha dönüp bakmak lazım.
Bazen bazı olaylar bize kötü görünse de aslında iyi bir kapı açıyor. Biz o an fark edemiyoruz. Hemen yorum yapmamak lazım.
Kıymet bilmek çok önemli.
Sabretmeyi de öğrendim. Zamanı değilse beklemek gerek. Bazen bize tam zamanı gibi geliyor ama aslında biz taraflı bakıyor oluyoruz, içinde bulunduğumuz anı objektif değerlendiremiyoruz.
Hiçbir şeye takılmamak lazım. Her şey geçiyor, yoluna giriyor.
Boşa enerji tüketmemek gerek. Önümüze bakmak her zaman en iyisi.
Son
28. yaşıma gelene kadar çok şey öğrendim. Bu öğrendiklerimin belki yüz katı daha öğrenecek şeyim var. Hayat bu yüzden güzel değil mi zaten, gelişim sonsuz, olasılıklar sonsuz. Gidecek çok yol var. Kendimle ilgili bilmediğim çok şey var. Geliştirmek istediğim çok şey var. Bazen çok korkuyorum, bazen de güzel şeyler olacağından emin oluyorum. Şu an kendimi en çok kendim hissettiğim, en çok sevdiğim dönemdeyim. Beş yıl sonra yine aynı şeyleri söyleyeceğim. Beş yıl sonra daha çok kendim olacağım. On yıl sonra daha da. Bu hiç bitmeyecek. Bugüne kadar yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmadım. Şu an anlamsız gelen şeyler oldu tabii ki ama hepsi beni şimdiki ben haline getirdi.
Bugüne kadar yaşadığım, hayatımda bana iyi kötü bir şeyler katmış, hayatımda görevini tamamlamış olan, hala hayatımda olan, hayatıma önümüzdeki zamanlarda girecek olan her şeye ve herkese teşekkür ederim. Beni ben yaptınız. (öne çıkan görsele de birkaç gün önce çekilen havalı bir fotoğrafımı ekledim, son halim sonuçta)
AŞIRI DUYGUSALLI YAZI OLDU OH BE SONUNDA BİTTİ
MERHABA 28, EMİNİM SÜPER GEÇECEKSİN
SEVGİLERLE, ELVAN (ŞİMDİYE KADARKİ ELVANIN EN İYİ HALİ, THE BEST IS YET TO COME)
Muhteşem bir yazı olmuş, okurken kendimden çok fazla şey buldum, her ne kadar farklı hayatlar yaşıyor olsak da. Şimdiden 29.yaş yazını heyecanla bekliyorum 😛
Hepimiz bir şekilde belli dönemlerde aynı aşamalardan geçiyoruz 🙂 beğendiğinize sevindim, 29 yaş yazısı da 11 ay sonra :))