Bir anda oldu ben de anlamadım: Hedeflerimize ulaşmaya çalışırken farkında olmadığımız gelişim süreci ve sonrasında başımıza gelenler. 

Sıklıkla hayattaki amacımızın üzerine kafa yoran biriyim. Ne yapmam gerektiğini, neyi en iyi yapacağımı düşünmekten elimi atmadığım şey kalmamıştır. Elimi atınca da ısrarla yaparım, en iyisini yapmaya çalışırım, hem emek hem zaman harcarım ama bir süre sonra sonuca bağlanmayacağını düşündüğümde (bu kanıya nasıl vardığımı bilmiyorum) aynı kararlılıkla, aynı hızda vazgeçerim. Bu bir ay olabilir, beş yıl olabilir, süresini genellikle ön göremem. ‘Çabam boşuna gidiyor’ diye düşündüğüm an o şey için ne kadar çaba sarf ettiğimi hiç düşünmeden bırakırım. Dedim ya, bu kanıya nasıl varıyorum tam olarak bilmiyorum, muhtemelen içgüdüsel. Doğru bir karar mı onu da bilmiyorum, muhtemelen bir kısmı doğrudur, bir kısmı da yanlıştır. Asla bilemeyeceğim sanırım, tek yapabileceğim şey şu an elimde olanları, önüme çıkan fırsatları daha mantıklı değerlendirmek olabilir ancak. 

Bu sene şöyle bir sözle karşılaştım, nerede olduğunu hatırlamıyorum: Purpose unfolds as a result of your consistent action: Amaç, süreklilik gösteren eylemin sonucu olarak ortaya çıkar. Bu söz aslında basit görünse de benim üzerimde hayatımı değiştirecek ölçüde etkili oldu. ‘Benim hayattaki amacım nedir’ diye oturup düşünmenin hiçbir anlamı olmadığını, sürekli çabaladığında ve çalıştığında zaten o amacın sana bir şekilde kendini gösterdiğini anladım. Başladığınız ve sürekli yaptığınız bir şeyi düşünün, asla en baştaki haliyle kalmıyor. Giderek gelişiyor, şekil değiştiriyor, dönüşüyor ve siz yoldayken o size kendini bir şekilde gösteriyor. Statik bir şey değil aslında amaç. 

En güncel örnek olan ve sizin de artık aşina olduğunuz bir konudan örnek vereceğim: blogdan. Blog yazmaya başladığımda kafamda tek bir şey vardı: kendime günlük olmasını istiyorum, umarım başkalarına da ulaşırım ve onlar da faydalanır. Ya kimseye ulaşmazsa, ya yazılarım okunmazsa gibi şeyleri hiç düşünmedim en başta. Güzel bir planla, yazdım da yazdım. İşim dışındaki bütün zamanımı blog için harcadım, onu da tam zamanlı bir iş kadar- hatta sevdiğim için daha da fazla- ciddiye alıyordum. Emek vermekten, zaman ayırmaktan, para harcamaktan asla çekinmedim. Blogun gün içinde hiç ziyaret edilmediği günler oldu, bugünlerde de motivasyonumu korumak adına kendime şu soruyu soruyordum: hiç kimse okumayacak olsa bile, sen yazmaya ve içerik üretmeye devam edecek misin? Cevap her seferinde ‘evet’ oldu. Çünkü hem seviyordum, hem de içten içe ‘süreklilik gösteren eylem’in bana bir geri dönüşü olacağına inanıyordum. Zamanla insanlara ulaşma isteğiniz daha da artıyor, ve o artışla birlikte ulaşamazsanız demotive olma ihtimaliniz de artıyor. Israrla devam ettim, hiçbir şeyin beni uzun süre demotive etmesine izin vermedim. 

Blog yazarken zaman zaman düşünüyordum, bu iş nereye varacak, ya da bir yere varacak mı? Yoksa sonsuza dek ben böyle kendi kendime mi içerik üreteceğim? Sonra da neyse, boş ver bunları çok düşünme, sen yazmaya devam et diyordum kendime. Güzel içerik ürettiğime olan inancım tamdı, gelişime olan isteğim de öyle. Birilerine ulaşsın ya da ulaşmasın, ben her şeyi kendi tarzımda, kendime belirlediğim kalite standartları içinde yapmaya devam ediyordum. ‘Okunmuyor’ diye düşünüp ne bir yerden yazı kopyaladım, ne de fotoğraf aldım. Her şeyi özgün yapmakta ısrar ettim. 

Çok ciddi planlamalar yapıyordum, haftada bir blog yazısı çıkacak, şu mekanlara gidilecek, bu tarifler denenecek, şu seyahatlere gidilecek ve şu ülkelerin rehberleri çıkarılacak diye. Tahmin edersiniz ki bunu karşıladığım tüm maddi kaynak, o anki işimden kazandığım paraydı. İyi kazanıyordum, ama öyle aşırı bir para da değildi tabii ki. Ortalamanın biraz üstüydü, bazı şeylerden fedakarlık yaparak gelirimin çoğunu seyahatlere ve yemeklere harcıyordum: yani içerik üretebileceğim şeylere. 

Belirli sebeplerle ara verdiğim birkaç dönem dışında düzenli yazmaktan ve üretmekten tamamen hiç vazgeçmedim, devam ettim, sonra on bin olduk instagramda. Sonra yirmi bin. Sonra başkaları için içerik üretmeye başladım. Sonra sosyal medya hesapları yönetmeye başladım, fotoğraf öğrendim, iş birlikleri yaptım, bu işten ciddi ciddi para kazanmaya başladım. ‘Birden oldu’ diye düşündüğüm her şeyi aslında yıllar içinde inşa ettim. Arkasında hepsinin 3-4 yıllık bir ‘karşılık beklemeden çalışma’ var. Fikirleriyle beni destekleyen ve motive eden insanlar da oldu- onlar kendilerini biliyorlar zaten, bu işten bir şey çıkmaz diyenler de. İlk grubun dediklerini son derece ciddiye alırken, diğerlerinin dediklerini duymadım bile. Çünkü ben bir kez inanmıştım ve ‘süreklilik gösteren eylem’in bir yere geleceğini biliyordum. 

En başa dönersek, amaç nedir, nasıl bulunur sorusunun tek bir cevabı var: çaba göstermeye devam etmek. Bıraktığınız an, o ortaya çıkabilecek ‘muhtemel amaçlar’ yok olup gidecek. Ama çabalamaya devam ederseniz ‘birden oldu’ diyeceksiniz günün birinde- ki asla birden olmuş olmayacak. Sadece ortaya çıkış sürecini görememiş olacaksınız, o kadar. Aslında yıllarca o birden olan şeyi fark etmeden hazırlamış olacaksınız. Amacım ne bu hayatta, yaptığım iş nereye gidecek, hala bilmiyorum. Sadece bu kez geçmişte yaptığımın aksine, bırakmamayı tercih ediyorum o kadar. Çünkü unutmayın, amaç statik değildir, biz beklerken ortaya çıkmaz: Amaç, süreklilik gösteren eylemin sonucu olarak ortaya çıkar. Yolda da şekil değiştirir. Yeter ki eylemsizliği seçmeyelim.

Sevgilerle,

elvanınız

2 yorum

  1. Çok keyifli bir yazı olmuş. Hemen hemen aynı düşünceleri blog yazarken ben de yaşadım. Düzenli içerk üretmenin gücünü yavaş yavaş görüyorum😊 Üretmeye devam!

  2. bunun bir süreç olduğunu bilmek hiçbir şeyin bir anda olmadığını hatırlamak deneyimleri takip etmek gerçekten ilham verici 🙂

Bir Cevap Yazın